Bugün dört önemli haber-gelişme- üzerinde duracağız. Birincisi tabii baş aşağı giden petrol fiyatları ile ilgili; Brent petrolde 90 doların altını gördük. Bunun hem ekonomik hem de siyasi saiklerle olduğunu düşünüyorum. Yani bu fiyat düzeyi, dünya ekonomisindeki daralma trendi sona erdikten sonra da geçerli yeni bir denge olabilir. Bunun üzerinde durmak gerekir, çünkü bu fiyat ve bu fiyatın aşağısı yeni bir denge haliyse bu denge, yalnız ekonomik değil, siyasi sonuçları da olan bir durumu bize anlatır.
Almanya ve Finlandiya: Çöküntü yalnız ekonomik değil
İkinci önemli gelişme, Almanya’nın giderek resesyonu görmeye başlaması ve bunun somut işeritlerini-verilerini- hemen hemen her gün almaya başlamamız. Almanya ekonomisi ikinci çeyrekte daralmasının ardından, resesyona doğru ilerliyor. Fabrika siparişleri, sanayi üretimi ve ihracat Ağustos’ta gerilerken, ülkenin gösterge endeksi DAX Temmuz başından bu yana yüzde 13 gerileyerek son bir yılın en düşük seviyelerine geldi.
Almanya’nın yatırımcı güveni endeksi, yedi yılın en yükseğine ulaştığı Aralık ayından bu yana her ay düşüş yaşadı. Bu veriler, hem Türkiye hem de Avrupa’dan başlayarak, Rusya dahil tüm Asya coğrafyası için çok önemli bize göre...
Üçüncü olarak bir haberden bahsedeceğim ki, bu haber, hem yukarıda anlattığım petrol ve Almanya gelişmelerinin temel nedenlerine bağlı olarak ortaya çıktı hem de bize 21. yüzyılın çok önemli bir gerçeğini anlatıyor.
Geçen hafta, Finlandiya’nın kredi notu, AAA’dan AA+’ya düşürüldü. Bunun üzerine, Başbakan Stubb, alışıldığı üzere, kredi derecelendirme kuruluşlarını suçlamadı. Stubb, kredi notlarının düşmesinde, geçen ay ‘akıllı’ telefon serisinin yeni modelini piyasa süren Apple’ı şuçladı. Stubb, Amerikalı şirketin, tablet ve telefon yazılım uygulamaları ile dünya kağıt talebinin düşmesinde önemli bir rol oynadığını belirterek, Finlandiya’nın en önemli ihracat ve sanayi kalemi olan, kağıt endüstrisine darbe vurduğunu iddia etti. Finlandiya, Avrupa’nın en önemli kağıt üreticisi ve bu sektör çok eski. Stora, Enso gibi kağıt üreticileri, esasında Avrupa finans kapitalinin ( o bildik “ailelerin”) gözü gibi baktığı çok önemli stratejik firmalar. Çünkü kağıt ve matbaa sektörü, karlı bir alan olduğu kadar, bir uygarlığın da sürdürücüsü dolayısıyla ideoloji ve kültür üreten bir alan.
Bundan dolayı buranın krize girmesi öyle basit bir sektörel kriz değildir.
İran, İsrail’i savundu!
Nihayet dördüncü stratejik gelişmeye-habere- geliyoruz.
Geçen gün İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Abdullahiyan, IŞİD eliyle Esed rejiminin düşmesinin İsrail’in güvenliğini yok edeceğini savundu.
İran merkezli Farda News Haber Ajansı geçti bu haberi.
Abdullahiyan, “Eğer IŞİD karşıtı koalisyon güçleri, Suriye’deki yönetimi ve rejimi, IŞİD eliyle değiştirmek isterlerse, bunun sonucunda İsrail’in dahi güvenliği kalmayacaktır” dedi.
İran, Esed’i savunayım derken, önce IŞİD’i sonra da İsrail’i savunuyor. Çok ilginçtir; bu bana soğuk savaş detant sürecini hatırlattı. Sovyetler ve ABD, bütün Soğuk Savaş dönemi boyunca birbirine “düşman” iki kutup gibi gözüktü. Ama bu polarizasyon aslında bir aldatmacadan ibaretti. Sovyetler ve ABD birbirine sırtını dayayan iki müttefikti aslında. Kruşçev, 1960’da BM kürsüsünde, ABD’nin emperyalist politikaları eleştirirken öylesine sinirlenmiş ve kendisinden geçmişti ki, ayakkabısını çıkarıp kürsüye vurmaya başlamıştı. Ama bugün anlıyoruz ki, Kruşçev gerçekten çok iyi bir tiyatro oyuncusuymuş. O zaman, tam buradan hareket ederek, şunu söyleyebilir miyiz: Bugün Ortadoğu’da İsrail olmazsa İran’da bu haliyle, kapalı bir molla diktatörlüğü olarak devam edemez.
Dikkat ediyorsanız; İsrail’in Gazze saldırısı ve IŞİD ortaya çıkmadan önce, İran Ruhani ile birlikte hem Batı ile ilişkilerini düzetmeye başlamıştı hem de Türkiye’ye yönelik tehditlerini bırakmıştı. Ama İsrail’in Gazze terörü ve hemen arkasından, bu İsrail terörünün bir parçası olarak IŞİD’in Ortadoğu halklarına yönelik terörü gündeme geldi ve İran bu gelişmelere parelel olarak, Türkiye’ye yönelik tehditlere başladı.
Türkiye’nin fırsatları...
Şimdi bu dört gelişmeyi-haberi- aynı havuzda değerlendirelim; ama bu hiç de-bir havuz problemi kadar bile- zor bir denklem değil.
Petrol fiyatlarından başlayalım; Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), küresel ekonomideki yavaşlama ile birlikte, petrol talebinin bu yıl 2009’dan bu yana en yavaş genişlemesini gerçekleştirmesinin beklendiğini kaydetti. Ajans ayrıca, 2015 yılı için tahminlerini düşürdü.
IEA, “Satış dalgası, düşüşlerin arkasındaki öncü faktör olarak, beklenenden daha zayıf olan talebi ön plana çıkarıyor,” dedi ve “Arzda görülen ‘şaşırtıcı’ artış da fiyatları zayıflattı” şeklinde görüş bildirdi. Ajans’a göre, Brent petrol, varil başına 80 doların altına düşse bile karlı kalmaya devam edecek.
IEA’nın bu tespitleri dışında biz, OPEC’in, Suudi Arabistan başta olmak üzere, petrol arzını kısan bir yönde olmadığını, çünkü bunun ABD’nin Rusya’ya yönelik örtülü bir operasyonu olduğunu düşünüyoruz. Böyle olunca petrolde 80 dolarları da görebiliriz. Bunun dışında ABD, Türkiye’nin öncülüğündeki Güney Gaz Koridoru’nu destekleyecek. Bu iki önemli gelişme Türkiye’yi yukarı çekecek bir dinamik.
İkinci olarak Almanya’nın resesyon yolunda hızla ilerlemesi, AB’deki etkinliği ve gücünü azaltacaktır. Bu da, Türkiye’nin hem bölgede hem de AB’deki gücünü yukarı çekecektir. Artık Almanya-Türkiye bileşik kaplar gibidir. Kim inerse diğeri yukarı çıkar. Almanya bu sefer doksanlardeki gibi oyun alanı bulamayacaktır. Türkiye’yi Yugoslavya yapmaya çalışanlara destek verdi hatta örgütledi; ama başaramadılar.
Üçüncüsü Finlanda’dan başlayarak Avrupa finans kapitali ve bunun tarihsel oligarşisi ekonomik, siyasi, kültürel gücünü yitiriyor. Bu, Türkiye’den başlayarak yeni bir Doğu Kalkınması’nın kapılarını açacaktır.
Dördüncüsü, bu süreçte, nihai çözümde İsrail ve İran’ın aslında, aynı sürecin ve aynı ekonomi-politiğin iki ayrı ama aynı kapıya çıkan iki ülkesi-bir paranın yazı turası gibi- olduğu ortaya çıkıyor. Bu da Türkiye’nin Ortadoğu ve Kafkasya coğrafyasında vazgeçilmezliğini yukarı taşıyacak ve Türkiye’nin tezlerini bir başka persfektiften doğrulayacak bir gelişme...
Not:Nihayet; Abdülhamit’ten Erdoğan’a kadar olan sürecin ekonomi-politiğini anlatan YATAĞINI BULAN NEHİR- Erdoğan Dönemi Ekonomi-Politiği bu hafta sonu kitapçılarda... Bu kitapta, bu gazete ve ekonomi servisimizin, grafiker Bedri Akıncı’nın katkıları çoktur. Onlara teşekkür ediyorum. Haklarını helal etsinler...