CHP yönetimi HDP ile ittifakı hep reddetmiştir. Onlara göre durum, tabandaki “bilinçli seçmen hareketi”nden ibaret!..
Ama onlar da iyi biliyor ki, gerçek çok farklı. Zaten HDP, çöpçatanlığı “yukarılarda” yapılmış bu ilişkiden CHP’nin istese de vazgeçemeyeceğini iyi bildiği için “Resmîleştirelim” diyor.
“Demokrasi İttifakı” diye yutturulmaya çalışılan bu beraberliği tam anlayabilmek için “derinliklerine” inmek gerekir.
Flörtü “Gezi Parkı”nda başlayan bu gayrimeşru ilişki, FETÖ’nün birkaç ay sonra sahnelediği 17 Aralık 2013’te Erdoğan’a karşı ilan ettiği savaş ile birlikte somutlaştı.
7 Haziran 2015 seçimlerine de bu ortamda gidildi.
HDP seçim stratejisini, FETÖ’nün verdiği taktikle “Türkiye’nin partisiyiz” söylemi üzerine kurdu, Demirtaş, “HDP Meclis’e girerse terör biter. PKK’ya silah bıraktıracak tek kişi benim” dedi.
Millet bunlara inandı ve HDP, seleflerinin yüzde 6’yı aşamadığı halk desteğini yüzde 13.2’ye yükseltti. Bunun kemikleşmiş HDP oyu olmadığını çok iyi bilen Demirtaş 7 Haziran akşamı, "HDP’ye emaneten oy verenleri mahcup etmeyeceğiz" dedi. Ancak Kandil’den, "Emanet oy falan yok" fırçası gelince hemen geri vitese takıp, “Biz barajı emanet oylarla değil, tabanın desteğiyle aştık” diyerek, seçimden önce söylediği her şeyin “yalan” olduğunu, HDP’nin Kandil’in emrinden kıl kadar ayrılamayan bir PKK aparatı olduğunu resmen ilan etmiş oldu.
İTTİFAK TERÖR DAYANIŞMASINA DÖNÜŞTÜ
Şer müttefiklerinin “imece usulü” sadece seçim desteğiyle sınırlı değildi. Gezi Kalkışmasıyla başlayan bu ortak eylem tarzı, seçimden sonra hızla yoğunlaştı. Hâlâ tam olarak aydınlatılamayan Suruç katliamı ve PKK’nın “Bizimle ilgisi yok” dediği ve bütün okların FETÖ’yü gösterdiği Ceylanpınar’daki polis cinayeti, uzun süredir devam eden huzuru bozmak için atılan işaret fişekleriydi.
Şer ittifakının bileşenleri, Erdoğan’ı düşürme sonucunu doğuracak her eyleme kayıtsız-şartsız destek veriyordu. Zira bu benzemezleri bir araya getiren “güç” böyle istiyordu.
PKK, FETÖ sayesinde devletin Emniyet ve MİT başta olmak üzere bütün birimlerinden hatta TSK’dan dahi destek alabiliyor, HDP üzerinden köprü kurduğu CHP sayesinde de “meşruiyet” kazanmaya çalışıyordu. Emperyalist patronların Suriye’de açtıkları alanı da ilave ettiğinizde, PKK’nın; böyle bir ortamda “Çözüm Süreci”ne prim vermesi enayilik olurdu!
Nitekim tekrar kan dökmeye başlayan PKK, bölgedeki HDP’li ve FETÖ’cü mülki idarecilerin desteği ile Doğu ve Güneydoğu’yu köstebek yuvasına çeviren Hendek Terörünü başlattı. Yoğun istihbarat desteği veren FETÖ’cü kriptolar hendek terörünün hedefine ulaşması için PKK militanlarından daha fazla çaba gösteriyorlardı. Kılıçdaroğlu ise “torbasında olan”dan vererek, “Arkadaş” ilan ettiği “hendek fareleri”ne, “Öz Yönetim” diye yırtındıkları bir dönemde silahtan daha etkili bir siyasi destek sağlamıştı.
Bu vahameti gören gerçek CHP’liler feryad ediyordu ama kimin umurunda; emir yüksek yerden geliyordu. Mesela Deniz Baykal 15 Şubat 2016 akşamı CNN Türk’te katıldığı programda, “CHP terör konusunda çizgiyi HDP’ye doğru taşıyor” şeklinde çok ağır bir eleştiride bulunmuş ama sonrasında uğradığı linç kampanyası sebebiyle bu önemli uyarıyı bir daha ağzına alamamıştı.
17/25’ten sonra Türk milletine savaş ilan eden FETÖ devlet içindeki mankurtlarını PKK’ya destek için seferber etti. Doğu ve Güneydoğu’daki birçok il ve ilçe harabeye dönmüştü. Terör saldırılarında 793 güvenlik görevlisi şehit edildi, 314 sivil hayatını kaybetti. 4 binin üzerinde güvenlik görevlisi ve 2 binden fazla vatandaş yaralandı. Müflis siyasetçilerden kifayetsiz akademisyenlere kadar bütün “muhaliflerin” yoğun desteğine rağmen devletin kararlılığı sayesinde, toplam 2 bin 307 hendek, PKK’ya mezar oldu.
RAKAMLAR NE DİYOR?
Amaçlarına ulaşamamışlardı. Tam aksine Kürt halkı, Kürtler için mücadele verdiğini söyleyen PKK ile ilk defa yüzleşmişti. Yatak odalarına kadar tünel kazan, kadın-çocuk dahil; herkesi PKK’nın kölesi gibi gören bu çapulcuların bütün tehdit hatta cinayetlerine rağmen bölge halkı, PKK’ya da, onun siyasi aparatı olan HDP’ye de destek vermedi.
7 Haziran’da aldatıldığını gören ve PKK’yı yakından tanıyan Kürtler için 1 Kasım seçimleri tam bir tepki fırsatı olmuştu. Aradan çok kısa bir süre geçmesine rağmen HDP “kendi bölgem” dediği illerde dramatik düşüş yaşamış, oy oranı 13.2’den 10.8’e, vekil sayısı da 80’den 59’a düşmüştü.
Şimdi buraya dikkat…
HDP’nin bölgedeki oy kaybı 24 Haziran 2018’de de devam etmişti. HDP’nin “oy depomuz” dediği Doğu ve Güneydoğu’daki oy kaybı daha da hızlandı. Birkaç ilden örnek verelim. HDP oyları Hakkari ve Şırnak’ta 85’ten 70’e, Diyarbakır’da 78’den 65’e, Bitlis’te 61’den 42.5’e, Batman’da 71.4’ten 62’ye, Ağrı’da 77’den 62’ye, Mardin’de 72’den 69’a düşmüştü.
Ama ne garip ki kendi bölgesinde bu kadar çarpıcı bir oy kaybı yaşayan HDP, Türkiye genelinde oy ortalamasını 11.7’ye, vekil sayısını da 67’ye yükseltmişti. Bunun izahı neydi? Yoksa gerçekten HDP Türkiye partisi mi olmuştu! Oysa söylediklerinin tam tersini yapmış, “Terörü bitireceğiz” diyerek gelmiş ama PKK’nın emir kulu olduklarını bütün dünyaya defalarca ilan etmişlerdi.
Peki, HDP doğu ve güneydoğudaki kayıplarını telafi edip üstüne bir de artış sağlayan bu kadar oyu nereden aldı? Yalan söylemeyen rakamlara göre CHP’den almıştı. Çok ilginç bir durum vardı. Güya 7 Haziran 2015’te geçim derdiyle ilgilenmeyi keşfederek tırmanışa geçen CHP, batıdaki oy depolarında önemli kayıplar yaşamıştı. Mesela İstanbul’da CHP’nin 7 Haziran’da yüzde 30 olan oyu 24 Haziran’da yüzde 26’ya düşerken HDP’nin şahlandığı 7 Haziran’da yüzde 10 olan oyu, bölgesinde hezimet yaşadığı 24 Haziran’da İstanbul’da yüzde 13’e yükselmişti. Çok ilginç değil mi?
Hakeza İzmir’de CHP yüzde 46’dan 41’e düşerken HDP 9’dan 11’5’a, Adana’da CHP 29.5’ten 26’ya düşerken HDP 12’den 13.5’e, Mersin’de CHP 30’dan 26.5’e düşerken HDP ise 15’ten 17’ye yükselmişti. HDP’nin, emrinde olduğunu iddia ettiği Kürtlerden ağır tokat yediği, kimsenin güvenmediği bir dönemde batıdaki bu oy artışları çok anlamlıydı. Çünkü bunun için CHP yoğun çaba sarf etmiş, “Her CHP’li aileden mutlaka HDP’ye oy verilmesi” zorunluluğu getirilmişti.
Çünkü AK Parti’nin parlamentoda çoğunluğu kaybetmesinin tek yolu dördüncü bir partinin meclise girmesiydi. “Kurucu güç” böyle istiyordu.
Nitekim HDP de CHP’nin bu damardan desteğine, İstanbul başta olmak üzere nice önemli illerde CHP’ye başkanlık kazandırarak karşılık vermişti.
BU BERABERLİK ÇOK DERİN
Gördüğünüz gibi üst akıl önderliğinde başlayan CHP-HDP beraberliği, papaz nikahı gibi bir durum. Zaten “Biz Ayrılamayız” şarkısı çalan Kılıçdaroğlu’nun geri dönüşü olmadığı için HDP kendisi açısından stratejik bir adım atarak “İlişkimizin adını koyalım” diyor. PKK’nın siyasi aparatı olan HDP, CHP ile olan bu ilişkisi sayesinde bu denli terör iltisakını gizleyerek normal bir parti görüntüsü kazanıyor ki, resmî ittifak HDP’yi daha da meşrulaşacaktır!
Peki, CHP açısından HDP’nin bu isteğini karşılamak o kadar kolay mı?
Bence değil. Çünkü, geniş kapsamlı bir ittifak kurmak için “zıt kutuplar” bir araya getirildi. Bu ise özellikle başat partner olan CHP açısından karmaşık ilişkiler doğurdu. Şimdi varsayın ki CHP, Pervin Buldan’ın talebine “Evet” dedi ve HDP ile ilişkisini resmileştirdi. Peki buna halen resmi ilişkide olduğu diğer partnerler, mesela Akşener ne diyecek? Hoş Akşener CHP’nin HDP ilişkisini; bütün derinliğiyle bal gibi biliyor ama âli(!) menfaatleri sebebiyle sesini çıkarmıyor. Ama bu ilişki resmiyet kazanırsa Akşener; zaten ipi kopmuş bir partiyi nasıl bir arada tutacak?
Velhasıl, başarılı siyasetle ulaşamadığı hedefe karanlık yöntemlerle ulaşmak için karmaşık ilişkilere giren CHP’nin işi zor… Kılıçdaroğlu, Dimyat’taki pirince giderken evdeki bulgurdan da olabilir.