Tuzak cümlenin sahibi, HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’tı... 15 Temmuz’un getireceklerinden memnun olması gereken Demirtaş, darbe girişiminden çok rahatsızmış gibi, “Bu darbenin siyasi ayağının üzerine niçin gidilmiyor?” diye sormuştu.
Tuzak cümle dediğim bu...
Bu laf, oradan, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzına düştü.
O da birkaç ay “siyasi ayak” diye sayıklayıp durdu.
Ki, hâlâ sayıklıyor.
Sonra, Fetullah’tan mülhem, “kontrollü darbe” cümlesini keşfetti.
Birkaç ay da öyle idare etti.
Siyasi ayak arayışındaki Demirtaş da, Kılıçdaroğlu da, doğrudan iktidar partisini işaret ediyordu, şüpheleri AK Parti’de varsaydıkları muhalifler üzerinde toplamaya çalışıyordu.
Bereketli bir zamanlamaydı doğrusu... “İslamcılar AK Parti’den tasfiye mi ediliyor?” tartışmasının başladığı günler... Böylece, hem iktidar partisini töhmet altında bırakacak, hem de akıllarınca AK Parti’de varsaydıkları muhaliflerin tasfiyesini (!) sağlamış olacaklardı.
Darbenin siyasi ayağı olmaz oysa...
Darbeye cesaret veren, darbeyi özlenir hale getiren siyasi partiler olur.
Böyle partiler çıkmıştır (CHP örneğinde olduğu gibi) ama hiçbir darbeci klik, istikbaldeki müdahalesine siyaset kurumunu ortak etmemiştir.
Darbe çünkü, yapısı gereği, siyasete karşı düşünülmüş bir tedbirdir; amacı siyaseti ortadan kaldırmak, siyaset kurumunu çözüm mercii olmaktan uzaklaştırmaktır; kaldı ki, tasfiyesinde hayır gördüğü bir kurumu yeniden denkleme dâhil etsin...
Mümkün mü?
Darbeciler, bazen, siyasilere de ihtiyaç duymuşlardır, ortak çalışma teklifinde bulunmuşlardır, hatta bazılarını doğrudan yönetime katmışlardır (CHP’li Nihat Erim örneğinde olduğu gibi), ama hiçbir zaman siyaset kurumunu meşrulaştıracak bir tutuma girmemişlerdir.
Darbenin siyasi ayağı olmaz ama bir “siyasi programı” olur.
Bu programı, bazen, mevcut siyasi partilerin programlarıyla da örtüşebilir.
Bu cümleden olarak, 15 Temmuz girişimi de, bir siyasi programa sahipti.
İlginçtir, bu program, CHP’ninkiyle müthiş benzerlikler gösteriyordu.
Dün de kısmen değinmiştim:
Kendilerine “Yurtta Sulh Konseyi” adını veren “işgal çetesinin” TRT’de okuttuğu rezil bildiriyle, Kemal Kılıçdaroğlu’nun son üç yıldır seslendirdiği düşünceler, özelikle Maltepe’da yaptığı konuşma, müthiş bir paralellik arz ediyor.
FETÖ Maltepe’de miting yapsa, ancak bu kadarını söyleyebilirdi.
Kemal Bey de, adeta, eline tutuşturulmuş FETÖ metnini okur gibiydi.
Sıraladığı bütün talepler, aynı zamanda FETÖ talepleriydi.
Hani, “Pensilvanya’dan CHP’ye mektup gelmiş. Kılıçdaroğlu o mektubu okuyor” dense yeridir.
Bir parti, hem darbenin hedefi olacak, hem de o darbenin siyasi ayağını oluşturacak.
Böyle bir gülünçlük, ancak Kılıçdaroğlu gibi hangi sözüne inanacağımızı bilemediğimiz gayrı ciddi bir adamdan sadır olabilir.
İlle de 15 Temmuz’a siyasi ayak arayacaksak, yukarıda sıraladığım gerekçelerle CHP daha yakın bir aday gibi görünüyor. Hatta tek aday...
Darbenin siyasi ayağı olmaz ama “dış ayağı” olur.
Bizde bütün darbeler, “dış ayak” işlevi gören birtakım dost (!) gizli servislerin yardımı ve katkısıyla gerçekleşmiştir.
Darbeye “siyasi ayak” aramaya meraklı Kılıçdaroğlu, neden işin “dış ayak” boyutuyla ilgilenmez?
Neredeyse bütün NATO ve AB ülkeleri 15 Temmuz’u destekledi. Hatta bazıları, “temsilcilikleri” aracılığıyla darbeye iştirak etti. (ABD örneğinde olduğu gibi...)
Firari durumdaki bütün darbeciler, NATO ve AB ülkeleri tarafından “yüksek korumaya” alındı.
Bugüne kadar hiçbir NATO ve AB ülkesi açıktan darbeyi kınamadı. Bilakis, darbeyle devrilmeyen Erdoğan’ı suçladı.
Kılıçdaroğu, neden bunları sorun yapmaz?
Evet...
Neden?