Teröre karşı sınırlarımızın dışında mücadele ediyoruz. Irak ve Suriye sınırlarımız 1926 Ankara anlaşmasıyla belirlendi. Musul'u kaybettiğimiz bu süreçte sınırları çizenler Türkiye'nin başını ağrıtacak ve doğal olmayan bir hattı 'ur' haline getirdiler.
TSK'nın 40 yıllık tecrübesi ve Ankara'nın kararlı tutumu örgütü giderek zayıflattı. Binlerce şehit verdik ve bu mücadelede çelik gibi kararlı bir toplum ortaya çıktı.
Irak'ın işgalinin ardından ortaya çıkan istikrarsız anayasa modeli, Suriye'de yaşanan iç savaş, jeopolitik düzlemde ABD'nin bölgede yeni bir karakol devlet kurma arzusunu gösteriyor. Bu ideali İsrail'in de desteklemesi gayet normal.
ABD, İran'ın Irak'ta ve Suriye'deki varlığını bahane ederek burada Kürtleri tampon alanda tutmak için çaba gösterdi.
İşin esası, Irak ve Suriye gibi istikrarsızlaştırılan iki ülkenin kuzeyinde kurulmak istenen Kürt devletine Türkiye müsaade etmiyor. Ankara'nın tutumu Kürtlerin devlet idealine karşı olmaktan ziyade bu uydu devletin bölgeyi kaosa sürükleyecek olmasından kaynaklanıyor.
Irak'ta ne işimiz var diyenler çıkacaktır. Pençe Harekatları serisi Irak ve Suriye arasında örgütün irtibat noktalarını körleştirmek, lojistik kanalları ve terör akışını durdurmak için planlandı.
2018'de altyapısı hazırlanan Pençe Harekatları 2019'da başladı. İran ve Suriye yönlerinde izolasyon sağlandı. Gövdesinden kolları kopartan ve PKK-YPG (SDG) arasında irtibatı kesen harekat serisi devam edecek. Kandil-Hakurk-Gara-Sincar hattında birbirinden bağımsız hale getirilen sahalar terörün kurutulması için zaruri.
Terörle mücadelede 40 yılı aşan tecrübesiyle TSK dünya çapında örnek gösterilmekte ancak bunun yanı sıra terörün arka planına dair epeyce bilgiye sahibiz.
Uluslararası sistemde tutunmak için istihbarat örgütlerinin taşeronu haline gelen bu hareketleri çok iyi biliyoruz.
Mütareke döneminde emperyalistlerin el attığı Kürt aşiretlerinin çoğu milli mücadelede Türk milletiyle etle tırnak olmuşlardı.
Erken Cumhuriyet döneminde Koçgiri, Azadi, Hoybun gibi hareketlerin, emperyalistlerle işbirlikçi isyanlarına karşı müdahale edilmişti.
Soğuk Savaş atmosferinde ideolojik bir altyapı kazanarak yeniden yeşertilen örgütler ABD-SSCB çekişmesi içinde incelenmek zorunda.
1970'lerde filizlenen Kawa, PRK/Rızgari, DDKO, PKK hattında yaşananları belgelerden ve tanık ifadelerinden biliyoruz. Örgütlerin birbirlerine yaptığı suikastleri ve örgüt içi infazları etraflıca bilmeden karşımızdaki organizasyonu anlamak zaten mümkün değil.
Ne yazık ki Kürdistan teorisyenleri Avrupa şehirlerinde yaşıyorlar. PKK'nın sağ kalanlara verdiği emeklilik bileti İsveç, İsviçre, Fransa, Almanya, Danimarka, İngiltere gibi ülkelere gidiyor. YPG'nin tepe kadrosu ise Washington'da doğrudan kongre üyelerinden destek alıyor. Batı başkentlerinde fonlanan birçok dernekçi, gazeteci, emekli örgütçü isim bölgedeki gençleri ateşe atarken viskilerini yudumluyor.
Türkiye'de bu meseleye hala yabancı aydın zümremiz var. Mecliste ise en acı günde bir araya gelmeyen partiler var.
Büyük bir süratle isim değiştiren HDP-Yeşil Sol Parti-DEM hattını zaten iyi biliyoruz; peki CHP nereye koşuyor?
100 yıldır bu milletin başını ağrıtan, emperyalistlerin maşalarına karşı yürüttüğümüz mücadeleyi CHP Genel Merkezinde anlayan yok mu?