Maç başladığı zaman; Beşiktaş daha bu yazın başlarında Avrupa Şampiyonu olmuş ülkenin birinci sınıf takımıyla oynamanın tedirginliğini hiç yaşamadı. Aksine, cesur ve ataktı... Bugüne kadar, hiçbir Şampiyonlar Ligi maçına (Hem de deplasmanda) bu denli özgüvenle başlayan bir takımımıza rastlamamıştım. Herşey güzel gidiyordu. Ama ne olduya oldu,nasıl olduysa oldu; Benfica neredeyse ilk ciddi atağında, golü buldu. Başımızdan aşağı, içi buz dolu bir kova su döküldü. İliğimize kadar titredik.
Olur, kaleciler tutmak için uzandıkları topu ellerinden kaçırabilir. Ama iki metre yakınındaki Tosiç, pozisyonu seyrederken; Cervi hamle yapıp boşta kalan topu kaleye soktu. Bir savunma oyuncusu bu kadar atıl olamaz ve rakibine müdahale fırsatı veremez. Vermemeli.
Tolga tutabileceği topu elinden kaçırmakla elbette hatalıdır ama; golü asıl yediren o değil, Tosiç’tir....
***
Oysa Quaresma kendi ülkesinin seyircisi önünde oynamanın verdiği gazla, göze girmek için canla-başla çalışıyordu. Hem keyif veren güzel hareketleri vardı, hem de etkili oluyordu. Bir anda herşey sıfırlandı. Çünkü artık hiçbir şey, maç 0-0 devam ederken gibi değildi. Moral bozulunca düzen de bozuldu.
İkinci yarıda Talisca’nın ceza alanı içine düşmesinden penaltı bekledik ama; açıkçası sert bir karar olurdu. Heyecanla ayağa kalkmamıza rağmen; b pozisyonda, (Hafif bir itme hareketi görünse de) devam kararı doğruydu.
Golle bozulan moralimizi, ikinci yarıda üzerimizden attık. Etkili ataklarımız, kaçırdığımız çok önemli fırsatlar oldu. Son anda Talisca’nın süper frikiği ile beraberliği yakaladık.