Yeni fark ettim... Muhteşem bir demokratlık(!) sergileyerek beni engellemiş! Editör arkadaşlarımızın hazırladığı videoda, her tarafı konuştuğu için dikkatimi çekti. Keşke sesini hiç dinlemeseydim de, zihnimde "şovmen" olarak kalsaydı:
"Bu insanlar sizden çok daha onurlu. Onlar bu ülkenin aydınlık geleceği için mücadele veriyor..."[1]
Tahmin edin bakalım kimmiş bu ülkenin geleceği için mücadele verenler?
Hiç biriniz tutturamadı!
Güzelim gökkuşağı renkleriyle ambalajlayarak servis edilen ahlaksızlar...
Peki, bu pespaye güruhu, "onurlu" diye servis eden kim sizce?
Milletin, "Benim ahlak değerlerimi, çirkin saldırılardan koru" diye "vekil" ettiği Ali Mahir Başarır... Aynı kişiyi, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran onurlu bir parti de, kendisine "Grup Başkanvekili" tayin etmiş!
Zaten "hukukçu" olarak, milletin haklarını koruma görevini üstlenmiş ama nedense, milletin değerlerini katledenlerin avukatlığını tercih etmiş!
Bu, "bireysel" bir tercih mi yoksa Emre Kongar'ın bahsettiği "Yeni Cumhuriyetçi kültür" mü bilmiyoruz tabii...
Her neyse... Bizi, kimin nasıl yaşadığı değil, alenen ahlaksızlık propagandası yapmaları ilgilendiriyor!
Bunlar, şuurlu şeytan lejyoneridir. Yüzlerce yıldır Türk milletini ifsat etmeyi başaramayan misyonerler bile bunları gıptayla(!) izlemektedir.
"Yeni bir Haçlı Seferi" olarak tezgâhlanan bu iğrençlikleri, "bireysel özgürlük" olarak göstererek destek vermeye çalışanlar da onlarla beraberdir.
Bu mevzuyu, bu beyefendiden alıntıyla kapatalım: "Hadi canım sen de..."
BU GAFI, MİLLÎ ŞEF (FÜHRER DUÇE) DUYMASIN!
Aynı beyefendi, seçimlerden sonra da "Bizim tabanımız küsse de kızsa da yine CHP'ye oy verir" demişti. LGBT müptezellerine bahşettiği "onur"u, kendi partililerinden esirgemesi, CHP'nin kendi iç meselesidir; bizi hiç ilgilendirmez. Zaten "Tuvalet terliği aday olsa yine oy veririm" diyenler de kendisini doğrulamaktadır!
Ama başka bir siyasî operasyonu var ki, sessiz kalmak vebaldir!
Bunlar FETÖ'nün; kendi çamurunu başkasına atarak temiz görünme taktiğini pek sevmiş!
Bu beyefendi de, kifayetsiz genel başkanının avukatlığını yaparken, Erdoğan'ı, "Hitler"e benzetmiş! Yetmemiş, bir de fotoğraf (resim değil) göstermiş...
Bunu hiç yapmayacaktı! Çünkü bana, hiç beğenmeyeceği şeyler hatırlattı!
"Millî Şef"leri ("Millî Şef"in, Führer ve Duçe kelimelerinin tercümesi olduğunu biliyor mu acaba?) İnönü, öyle bir Hitler hayranıydı ki, o yıllarda olsaydı, başka birini Hitler'e benzeten Başarır, CHP'de kalmayı bile başaramazdı!
İnönü'nün Hitler aşkı, "II. Dünya Savaşı'nda Almanya galip gelecek!" öngörüsüyle daha da alevlenmişti! Bu yüzden, Führer'in gizli müttefiki gibi davranmıştı. Hatta Almanya'nın; Macaristan ve Romanya'yı işgali üzerine, 18 Haziran 1941'de Türk-Alman Dostluk Antlaşması'nı imzalayarak ittifakı alenileştirmişti.
CHP'nin yayın organı Cumhuriyet'in, 21 Haziran 1941 nüshasında 9 sütundan verdiği "Milli Şefimizle Führer arasında samimi tebrikler" manşetinin asıl sebebi buydu. Ayrıca bütün CHP medyası da, Hitler'e ilan-ı aşk ediyordu. Bu yüzden Nadir Nadi'ye, "Nadir Nazi" deniyordu. Ahmed Emin Yalman'ın Vatan gazetesi, Hitler aleyhindeki yayınları sebebiyle 8 Aralık 1942 tarihinde kapatılmıştı. Aynı yıl Berlin'in isteği üzerine, Anadolu Ajansı'ndaki Yahudi elemanlar işten çıkarılmıştı. Hatta Sütlüce'de "Yahudi Fırını" bile hazırlanmıştı![2]
İnönü, öyle sıkı bir Hitler hayranıydı ki, bıyığı bile (Türklerle hiç ilgisi olmayan) Hitler bıyığıydı! Bütün CHP'liler de onun izindeydi! Hatta işi, kumpasla bıyık ölçmeye kadar götürmüşlerdi!
Neyse ki, (İngiliz Hitler'i) Churchill'in, 30 Ocak 1943 tarihinde İnönü ile Adana'da yaptığı görüşmeden sonra bütün Hitler bıyıkları bıçak gibi kesilmişti!
Nadir Nadi'nin, "1943 başlarıydı. Ankara Palas'ta Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'e rastladım. Yıllardır ilk defa bıyıksızdı. 'Hayrola üstat, bıyıkları neden kestin' dedim, 'Sorma, Millî Şef böyle istedi' diye cevap verdi" hatırası da bunu doğruluyor![3]
BU MU DEMOKRAT DEVLET BAŞKANINIZ?
CHP'nin değişmez lideri İnönü'nün millete yönelik olarak sergilediği diktatörlüğün, Hitler hayranlığıyla bir ilgisi var mı bilmiyoruz ama faşist lideri aratmıyordu:
Cumhuriyet gazetesinin kurucularından olan Selanikli gazeteci Zekeriya Sertel, mevcut durumu "faşist diktatörlük" şeklinde tanımlıyordu:
"İnönü, 'Tek millet, tek parti, tek şef' diye bir sistem kurdu. Millet de parti de 'O' demekti. Bunun tek adı 'faşist diktatörlük' idi. Nefes almak imkânsızdı. Basın bile onun emrindeydi. Direktiflere uymayan gazeteler kapatılırdı!"[4]
Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak da, İnönü diktatörlüğünden dertliydi:
"Savaşları İsmet Paşa kazanmıştı! Lozan sulhu; demiryolları ve bütün fabrikalar onun eseriydi! Utanmasalar 'Mustafa Kemal'i de Anadolu'ya o gönderdi' diyecekler! Mustafa Kemal Paşa ise yalnızca akşamları içki sofralarında vakit geçirmişti!"[5]
Üstelik bu hastalık etrafına da bulaşmış; İnönü'nün bile dert yanacağı seviyeye ulaşmıştı:
"Binlerce 'Millî Şef' türemiş... Sistem denetlemeye kapalı olduğu için bunlar halka zulmediyordu; ben de etrafımdaki halkayı kırıp bu olaylara nüfuz edemiyordum."[6]
Gerçekten İnönü'nün her vali ve kaymakamı; birer "Führer" idi. Köylüler, "Biz kaymakamın sadece çizmesini ve kırbacını görürüz. Yüzüne bakmak ne haddimiz" diyordu.[7]
Sayın Başarır ise, bu CHP ve bu İnönü'yü şöyle tarif ediyor:
"Benim partim, egemenliği tek adamdan (kim ise bu tek adam:) alıp millete veren partidir. 1950 seçimlerini Demokrat Parti'nin kazanacağını bile bile ülkenin yönetimini vermiş, şapkasını alıp gitmiş bir devlet başkanın partisidir..."[8]
Bir kere bu parti bu kadar demokratsa egemenliği millete vermek için neden 27 yıl bekledi? Hadi öncesini geçtik. 1946 seçimlerini, millet, gidişattan çok memnun olduğu için mi CHP kazandı?
Hadi "gizli oy açık tasnif"; yani seçim gibi seçim kanununun, SSCB tehdidinden Amerika'ya sığınmak ve Marshall yardımına kavuşmak için, 16 Şubat 1950'de "mecburen" çıkarıldığını mesele etmeyelim! Hatta, hızla uzaklaşan iktidarı kurtarmak için her vilayette en çok oyu alan partinin bütün milletvekillerini kazanması planını da görmezden gelelim!
Peki... Madem ki İnönü, Demokrat Parti'nin kazanacağını bile bile seçime gitmişse, kendisini "Artık bir muhalefet partisi var, seçim çalışmamız iyi gitmiyor" diye uyaran CHP milletvekili Nihat Erim'e neden "Ben ihtilalci ve Kuva-yi Milliye'ci İsmet'im. Biz bu ülkeyi üç beş çapulcuya maskara etmeyiz. Yaptığımız bir tecrübedir. Muvaffak olursak ne âlâ, olmazsa vazgeçeriz" dedi?[9]
Bu durumda, ne dersiniz?
CHP'liler, "Seçim, siyasî iktidara meşruiyet kazandırmaz" diyen Kılıçdaroğlu'nu, "İnönü"ye çok benzediği için mi bırakamıyor acaba?
[1] https://www.instagram.com/reel/CwidCXsoTLy/?igshid=MTc4MmM1YmI2Ng==
[2] Ekrem Buğra Ekinci, İstanbul'da Yahudi Fırını, Türkiye, 16 Eylül 2019.
[3] Atilla Oral, Enver Paşa'nın Kardeşi Nuri Killigil, Demkar Yayınevi, İstanbul 2016, s. 439.
[4] Enver Paşa'nın Kardeşi Nuri Killigil, s. 393
[5] Murat Sertoğlu, Mareşal Fevzi Çakmak Açıklıyor, Derin Tarih Kültür Yayınları, İstanbul 2016, s. 121.
[6] Cihat Baban, Politika Galerisi Büstler ve Portreler, Remzi Kitabevi, İstanbul 1970, s. 289.
[7] Piraye Bigat Cerrahoğlu, Demokrat Parti Masalı, AD Yayıncılık, İstanbul 1998, s. 41.
[8] https://twitter.com/yirmidorttv/status/1697003967392198914?t=Or7Lw0cXWeGs4d-L_YCCiw&s=08
[9] Mehmet Ali Birand, Demirkırat: Bir Demokrasinin Doğuşu, Doğan Kitap, İstanbul 1991.