Bir süre önce “Türk malı olmayan” peçe, çarşaf ve karadon yasağını anlatmıştım; Sinop, Trabzon, Muğla ve Yozgat’ta da durum farklı değildi. 1930’lu yıllarda taşranın sesine de kulak verelim mi?
Kadınların ve erkeklerin geleneksel kıyafetlerinin yerini modern giysilerin alması 1930’larda empoze edilmeye başlandı. Aslında karar CHP tarafından alınmıştı. Pek çok uygulamada olduğu gibi, yasalaşabilirdi de. Fakat başka bir yöntem tercih edildi. İl ve ilçelerde belediye ya da il genel meclislerinin kararıyla fiilî bir durum yaratılıyordu.
Sinop’ta “bayanlar” ve medeni kıyafet
CHP Sinop il yönetim kurulu başkanı, 30 Eylül 1935 tarihinde CHP Genel Sekreterliği’ne yazdığı bir yazıda bu konudaki gelişmeleri anlatıyordu: CHP’nin aynı yıl toplanan dördüncü büyük kurultayından dönen delegelerin izlenimlerini partililerin önünde anlatmaları üzerine; “yıllarca önce kaldırılmış olan peçe gibi, çarşafların da atılması çaresi fırsat düştükçe ileri” sürülmeye başlanmıştı. Hatırlanmalıdır ki, bu kurultayda çarşafın yasaklanmasına ilişkin bir önerge verilmişse de, kabul edilmemişti. Nihayet kendilerine ulaşan 9 Eylül tarihli “gizli işaretli buyruk” alınmadan bir gün önce, valilik ve belediye ile varılan anlaşma üzerine, partide bir toplantı düzenlenmişti. Bu toplantıda çarşafın bir an önce kaldırılarak, “bayanlarımızın medeni bir kıyafeti olan manto giymeleri ileri sürülmüş”tü. Valinin de bu konudaki açıklamalarından sonra, “peçe gibi, çarşafların da kaldırılması için” önlem alınmıştı.
Buna göre; CHP il yönetim kurulu üyelerinin eşlerinin, belediye üyelerinin, bütün memur ve müstahdemlerin ve “halk teşekküllerinde çalışan arkadaşların kendi ailelerine cumhuriyet bayramına kadar manto diktirmeleri ve genel törene manto ile” katılmaları “söz birliği ile karar altına alınmıştı.” Hâli vakti yerinde olmayan “halk ve esnaf tabakalarının da karar tarihinden itibaren üç ay içinde kendi bayanlarına manto tedarik etmeleri için müsaade verilmiş ve tertibat alınmıştı.” Sonuçta; valilikle el ele ve işbirliği içinde, “bayanlarımızın verilen mühlet içinde medeni kıyafet ile giyinip gezmelerinin temin edileceği” açıklanıyordu.
Ses ver Trabzon!
Gelelim Trabzon’a; CHP Trabzon il yönetim kurulu başkanı da, aynı yılın 4 Ekiminde yine Genel Sekreterliğe yazdığı yazıda; kendilerine 9 Eylül’de verilen “emir” üzerine; Trabzon’da zaten peçe kullanılmadığını bildiriyordu. Diğer yandan; vali ile görüşülmüştü ve “geçkin sınıfta [yaşlılar arasında] pek az bir mevcudu kalan çarşafın [da] tamamen kaldırılması etrafında özel, önemli” önlemler alınacağını haber veriyordu. Maalesef bu önlemlerin neler olduğunu bilmediğimiz gibi, sonuçlarına ilişkin de pek bilgiye sahip değiliz.
Muğla’da da çarşaf yasak
CHP Muğla il yönetim kurulu başkanı Cemâl Karamuğla, 15 Ekim 1935 tarihinde CHP Genel Sekreterliği’ne yazdığı yazıda; kendilerine ulaşan 9 Eylül tarihli yazıya atıfta bulunarak; peçenin zaten Başbakan İsmet İnönü’nün dokuz yıl önce Muğla’yı ziyaretinden bir yıl sonra il genel meclisi tarafından yasaklandığını hatırlatıyordu. Çarşaf meselesi de gündemdeydi. Daha 1 Ocak tarihli parti toplantısında bu konu görüşülmüştü. Valilik, Halkevi ve diğer yerel kuruluşların “bu işi kovalaması ve başarması” kararlaştırılmıştı. Bu kararın ardından; ildeki bütün belediye başkanlıkları, 1 Haziran tarihinden itibaren çarşafın yasak edilmesine karar vermişti. Yasak kararı uygulanmaya başlanmıştı bile. Bu arada valiliklere verilen bu “emirden önce” çarşaf da tamamen kaldırılmıştı. “Kadınlarımız sosyal kıyafetlerini almışlardı.”
Yozgat’ta da çarşaf, peçe kaldırıldı
Bu kez CHP Yozgat il yönetim kurulu başkanı Yusuf Duygu, 13 Kasım 1935 tarihli yazısıyla CHP Genel Sekreterliği’ni bilgilendiriyordu. Merkezden gelen 9 Eylül tarihli “gizli buyrultu”da; “çarşaf ve peçenin kaldırılması için” İçişleri Bakanlığı tarafından valiliklere “yazılı buyruk” verildiği belirtiliyor ve bunun üzerine valilikle görüşülerek kendilerine yardım edilmesi isteniyordu. CHP, bu talimat üzerine valilikle temasa geçmiş ve 1 Eylül’den itibaren Yozgat’ta çarşaf ve peçe artık kalmamıştı. Bu yazıya zamanında yanıt verilmemesinin nedeni ise, karşılık istenmemiş olmasıydı. CHP’nin “bu ve bu gibi ulusal ve sosyal bütün işlerde” valilikle “sarsılmaz bir düşünce ve işbirliği vardı.”
Fakat Yozgatlıların da bazı gözlemleri ve önerileri vardı; yazıda şöyle deniliyordu: “Yozgat’tan Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük yerlere gidip gelenlerden bazılarının, oralarda peçe ve çarşafla gezen kadınlara rastlandığını; ‘Yozgat’a ne oldu?’ dediklerini işittik. Her yerden ve hele büyük yerlerden çabukça ve tümce kalkması, dedikoduya meydan verilmemesi çok lâzımdı ve çok yerinde bir iş olur”du. Yasak kararının nedeni olarak yazıda şu görüşlere yer verilmişti: Peçe ve çarşaf altında hırsızlık yapılmıştı. Hatta “peçe ve çarşafla kendini tanıtmayarak, yabancı erkekle buluşanlar ve başka temiz kadının adını verip, boşanmaya, aile ocağının sönmesine sebep olanlar görülmüştü.” Suçlu olup da, peçe ve çarşafla kaçanlar da vardı.
Aslına bakılırsa; peçe ve çarşaf “ulusal giyim” değildi. “Türk kadınına [da] yakışmaz”dı. “Sosyal acunda ve ön sırada yer alan Türklerin kadınlarının bu kılıkta bulunması doğru değildi.” Öte taraftan; “yabancı ve sosyal gezmenlerin [seyyahların], hatta bir kadınımızı dahi bu ayrıksı kılıkta görmeleri iyi değildi.”
Elbette bu karara karşı çıkanlar da vardı; fakat onların dedikleri gibi, ‘yoksullar manto alamazlar’ sözünde isabet yoktu. Çünkü., tutumlu olanlar, peçe ve çarşaftan daha ucuza manto alabilirdi. Halbuki savurgan olanlar, peçe ve çarşafa aslında daha çok para ödüyorlardı. Yozgat parti örgütü de, çarşaf ve peçenin her yerden tamamen kaldırılmasında partinin “kılavuzluğunu diliyordu.
GİZLİ EMİR
Elbette, bütün yazışmaların atıfta bulunduğu ve CHP Genel Sekreterliği’nin 9 Eylül 1935 tarihinde parti örgütüne ilettiği bir gizli genelge olduğu açıktır. Zaten Yozgat’tan yazılan yazının altında da el yazısı ile bu genelgeden söz edilmektedir. Bu genelge elimizde bulunmadığından içeriği hakkında bilgi veremiyorum. Fakat karşılık yazışmalardan anlaşıldığı kadarıyla, parti örgütlerinden valiliklerle işbirliği yapılması ve ilgili kuruluşlarda alınan yasak kararlarının uygulanmasının sağlanması talep ediliyordu. Sürecin başında; İçişleri Bakanlığı valiliklere yasak kararları için talimat vermişti. Bu karar valiliklerce ya da belediyelerce alınacaktı. Parti örgütleri de bu karara destek olacaklar ve yasağın hayata geçirilmesine katkıda bulunacaklardı.
Herhalde işin en ilginç tarafı karanlıkta kalıyor. Acaba bu yasaklar ne kadar uygulanabilmişti sorusuna verilecek yanıt, taşranın erken cumhuriyet tarihinin sosyal ve siyasal yönlerinin aydınlatılmasına katkıda bulunacaktır. Henüz bu konuda somut bilgilere sahip değilim.
BİR GAZETE HABERİ
Geçen gün bir gazetede “Adanalılar 75 yıldır karadon giyemiyorlar’ haberini okuyunca, bu yazıları ard arda yazmak istedim. Bu yasak da 1935 yılına aitti. Karadon giyilmesi valilikçe yasaklanmıştı. Nitekim Yeni Adana gazetesi de zamanında yasak haberini duyurmuştu. 1 Ocak 1935 tarihinden itibaren yasak uygulanacaktı. Adana’da ve merkez kazaya bağlı köylerde karadon giyilmesi, il genel meclisi kararı uyarınca yasaklanmıştı. Ancak yasağın uygulamasına ancak bir yıl sonra başlanacaktı. Yılbaşından itibaren karadon yerine pantolon giyilecekti. “Medeni kıyafet” giymeyenler beş liradan yirmi beş lirayla kadar para cezası ödeyeceklerdi. Cezalara itiraz hakkı da yoktu.
Yasak ne zaman mı kalktı? Hiçbir zaman! Hala yasak devam ediyor aslında; sadece uygulanmıyor, o kadar! Sanırım DP döneminden itibaren yasak kâğıt üzerinde kaldı. Belki biraz daha erken bir tarihte bile gevşemiş olabilir. Sıkı sıkıya uygulandığı zamanlarda bile, ne ölçüde “yasak” vardı acaba diye düşünmeden edemiyor insan?
BİR ARAŞTIRMADAN NOTLAR
Dr. Sadık Sarısaman’ın 1998 yılında yayınladığı bir makale de yine bu konuya ayrılmıştır. Sarısaman özellikle Giresun’daki yasak kararını incelediği yazısında; Giresun’da 1927 yılında peçenin yasaklanmasına ilişkin bir karar alınamadığına dikkat çekmektedir. Yazar, Yeşil Giresun gazetesinden Ocak 1927 tarihine ilişkin şu alıntıyı aktarmaktadır: “Bugünlerde nereye gitseniz, herhangi bir mahallede otursanız, herkesin ağzından işittiniz mi? Peçeler kalkıyormuş... Allah Allah; bu işler İslâmiyete yakışır mı? Daha neler göreceğiz? ‘Ben ailemi kat’iyen sokağa çıkartmam; akşama kadar evde otursun... Akraba ve komşularına gitmek isterse, geceleri gitsin’ diyorlar.” Diğer yandan, aynı gazetede iki yıl sonra şu satırlar yer alacaktır: “Aydınlanan bilgili ve kültürlü kadın, her hakkını içinde boğdurduğumuz o esaret maskesi olan çarşafları dişleriyle yırttılar.”