‘Âdil Şâhidlik’, firavuncuların diliyle konuşmak değildir, herhalde..
Bir okuyucu, (A. Ç), (muhtemelen tanıyor olsam bile, muhatabım bir şahıs değil, zihniyet olduğundan, ismini vermiyorum); geçen haftaki (28 Haziran tarihli) Pazar Yârenliği’nde, CHP’ye yakınlığıyla bilinen ‘Tele 1 ‘ isimli bir tv yayınında, Sultan 2. Abdulhamîd’e, ‘emperyalizmin uşağı, aşağılık bir diktatör..’ diye saldıran ve gerçekte ise kendisi, ‘asıl emperyalist uşağı, aşağılık bir kişi’ye değindiğim yazıya toptan bir reddiye yazmış.. ‘Yazınızda aktardığınız Abdulhamid portresi tarihî gerçeklerle (…) neredeyse baştan aşağı aksi istikamette… Kemalistlerin … tek parti döneminden asrı saadet çıkarma absürtlüğü ile, Abdulhamid'den büyük bir İslam kahramanı çıkarmaya çalışmanın benzer bir çaba olduğunu görmek çok da zor değil..’ diyor.
Halbuki, ben o yazımda, ‘Osmanlı’nın ‘en uzun yüzyıl’ında 33 yıl iktidarda kalan ve üstelik de o dönemin ‘Duvel-i Muazzama’ diye anılan bütün emperial güçlerinin Osmanlı’yı tarih sahnesinden bertaraf etmek için, şahsını bertaraf etmenin gerekliliği konusunda görüş birliğinde vardıkları Sultan Abdulhamîd’e, vefatı üzerinden 102 yıl geçerken, hâlâ da dinmek bilmeyen bir kinle saldırmak’tan el çekmeyenlerin derin düşmanlık ve nefretlerini’ ifade etmiştim.
*
Bu satırların sahibi, kullandığı kelimeleri derinlemesine tartmaya ve sadece mantıken değil, hele de aqıdevî açıdan bir hata olmamasına azâmî dikkat göstermeye çalışan birisidir. Sultan 2. Abdulhamîd’e de bu dikkatle bakmaya çalışır. Buhranları giderek büyüyen 600 yıllık ve ‘dünya Müslümanlarının elindeki büyük bir gücü ayakta tutmaya ve Müslüman dünyanın birliği idealine hizmet etmeye çalışan birisi olduğundan, kin ve günübirlik muhabbet duygularından uzak olarak değerlendirme yapmak gerekir.
Ama, mâsum ve hatasız-günahsız lider tipi oluşturulmasına karşı olmaya çalışırken, yanlışlarına da gerektiği zaman ve zeminlerde değinilmelidir; ama, böylesine alçakça saldırılarla ağız birliği edercesine, aynı lafları etmek, ne kadar hakperestliktir ve Müslümanlara ne kazandırır?
Bu okuyucu, ayrıca, ‘O dönemde yaşayıp da Abdulhamîd'e karşı çıkmamış ciddiye alınacak bir tek İslamcı veya başka dünyalardan haysiyet sahibi âlim, düşünür ve entelektüel bulamazsınız. Bu ölçü bile bir çok şeyi anlatmaya yeter.’ demeyi de ihmal etmiyor.
Müslümanın görevi, sultan kutsayıcılığı değil, âdil şâhidler olmaktır..’ diyor.
*
Evet, o zaman, Mehmed Âkif’den, Elmalılı Hamdi’ye, o dönemin ateşli İslamcılarından Muhammed Şemseddin (Günaltay), Saîd Nursî ve Said Halim Paşa’ya kadar nice Müslüman şahsiyetler Abdulhamîd düşmanı idiler. Ama, o isimler, Abdulhamîd devrildikten sonraki 10 yıl içinde paramparça edilen Müslüman gücü karşısında, kendilerini hesaba çekmek bir yana, müslümanlara musallat olan emperial odakların uşaklarına tek kelime edebilmişler midir?
Okuyucumuzun ‘haysiyet sahibi âlim, düşünür, ve entelektüel’ dediği başka dünyalardan Abdulhamîd düşmanları’nı da kendi görüşüne dayanak olarak belirtiyor.
Onlar da kimler miydi?
Kur’an-ı Kerim’e, ‘Ey kitâb-ı köhne, yırtılır bir maqtel-i fikr olan sahifelerin..’ diye saldıran T. Fikret; İslam düşmanlığında hiç bir sınır tanımayan Abdullah Cevdet, Hüseyin Cahid’ler.. Ve -Prof. Tarık Zafer Tunaya’nın-, ‘İslamcıların üzerinden bir buldozer gibi geçtiği’nden iftiharla söz ettiği İttihad-Terakki’ci ve kemalist kadrolara kadar daha niceleri de bu taifedendirler.
*
Bu okuyucu, bana, ‘âdil şâhidlik’ tavsiyesinde bulunurken, kendisini ‘âdil şâhidlik’ mevkıinde gördüğüne göre, 2. Abdulhamîd veya 14 asırlık geçmişimizi dolduran nice isimlere firavuncuların ağzıyla saldırmaya vicdanından izin aldıysa, elbette ki kendisi bilir.
Elbette, ‘âdil şâhidler’ olmak her Müslümana yüklenen bir vazifedir. Ama, kişi, ‘âdil şâhidliği sadece ben ve benim gibi düşünenler yapıyor’ zannederse, tavsiyesine teşekkür ederim. Ama, yaptığı ‘âdil şâhidlik’ buysa, o uslûba yabancıyım.
*