Herkes Bir Siperdedir; Senin Siperin Neresi?
Bazı okuyucular, mesajlarında, ‘İktidarın hiç mi hatası yok, hiç eleştirmiyorsunuz?’ diyorlar.
Böyle bir iddia taşıyan aklı başında bir kişi gösterilebilir mi?
En başta bizzat C. Başkanı Erdoğan birçok kereler, hattâ geçen sene Sultanahmed’de Birlik Vakfı’nın iftarında iki bine yakın davetlinin huzurunda, ‘Yanlış yapmayan insanlar beklenilmemesini, kendilerinin de yanlış yaptıklarını’ dile getirmişti.
***Ama, birileri istedi diye muhalefet mevzi ve siperlerindeymişcesine ve onları sevindirecek şekilde, kendi siperlemizi topa tutmayı ‘gazetecilik’ diye izah ediyorlar.
‘Fakir’ geçen sene üstü kapalı kısa bir eleştiri yazdım, ertesi gün, ‘taife-i laicus’un mevkûtelerinde, ‘yandaş gazeteden ağır eleştiri..’ diye yazdılar. Başkalarını sevindirmek değildir, işimiz..
Şahsen, yazarlık- gazetecilik filân denilerek ayrıcalıklı ve dokunulmaz gösterilmeye çalışılan bir iş yapmıyor ve kendimi, bulunduğum her yerde, kendi dünya görüşümün, inancımın siperinde düşünüyorum. Değerlendirme ve eleştirilerimi, gerekirse, en üst sorumlulara kadar da ulaştırmayı da, sorumluluğumun gereği bilirim. Ama, günlük hayatın içinde ortaya çıkan meselelere dair çözüm yollarını sözkonusu ederken, sadece kendi görüşlerimin en doğru olduğu gibi bir iddiadan da kesinlikle kaçınırım.
Ama, 1955’ten beri, yani 65 yıla varan bir zaman dilimi boyunca, Müslüman halkın hem bu ülkede, hem de bütün dünyada hangi çetin mücadele ve merhalelerden ve acılar içinden geçerek; bugünlere geldiğini gözlemlemeye çalışan birisi olarak, Allah’u Teâlâ ve İslâm Milleti karşısındaki şahsî sorumluluğumu asla unutmamaya çalışıyorum.
***Bazı okuyucular da, dünyayı esir alan büyük virüs salgını sırasında İtalya, İspanya, İngiltere ve hattâ B. Amerika’ya tıbbî yardımlar gönderilmesinden gurur duyduğuma dair yazılarımdan rahatsız olmuşlar; ‘Ülkede nice insanların sıkıntılar içindeyken, gâvurlara hava etmek niyedir?‘ diyenler bile var. Bu gibi arkadaşların görüşlerinden kesinlikle çok uzağım. Bizim ömrümüz, her deprem ve sair âfetler karşısında, hep kendi inanç dünyamızın dışından gelen yardımları beklerken geçti. Şimdi bu çarkın bizim tarafımızdan, çaresizlik içindeki başka dünyaların insanlarına yardım şeklinde işletilmesinden elbette gurur duyarım.
***Kezâ, emperial güç odakları, biz Müslüman toplumlara insan hak ve özgürlüğü konusunda yol haritası gösterirken; şimdi, B. Amerika’da beyaz ırkçıların siyah derili insanlara karşı yaptıkları zulümlerine karşı, Başkan Erdoğan’ın en üst seviyede, Amerika’daki o zulüm uygulamalarını eleştirip, onlara inancımızın temel ölçüleri içinde insanlık dersi vermesini de elbette sevinçle karşılıyorum.
***Bazı okuyucular da, 29 Mayıs tarihli ve ‘Siyasetin nezaketi’ ‘enâniyet’i bastırmalıydı..’ başlıklı yazımın ‘âdilâne bir yazı olmadığına’ dair mesajlar yazdılar ve o programı yapanları akladığımı ileri sürdüler.
Kısaca belirteyim, o programı yapanlar, kendilerini savunacak güç ve imkâna sahiptirler. Konu nedir? Bir siyasetçi, ekranların kendisine kapatıldığından yakındıkça, onlar da davet etmişler, ‘Ekran sizin, anlatın kendinizi..' demişler, sorularını dile getirmişler, görüşlerini tartışmışlar..
Bir siyasetçi, kamuoyu önünde, sorulara, eleştirilere, tahammülle, sabırla cevap verir; ya da programın çığırından çıktığını düşünürse, son noktayı koyar.
'Fakir', birilerinin memnun olması veya olmamasına göre değil, kendi anladığı kadarıyla sorumluluğunu düşünerek yazmaktadır. Herkesin illâ da benim gibi veya benim de herkes gibi düşünmem gerekmez. Kaldı ki, sözkonusu siyasetçiye, yıllarca taşıdığım olumlu kanaatlerimi ve sonunda ise, -bana göre-, kendisine yazık ettiğini de yazdım.
Gönül ister ki, o ve benzerleri, içinde yetiştikleri camiaya şahsî ihtiras ve hırslarıyla daha büyük zarar vermek durumuna gelmeden, aslî safları içindeki yerlerine dönerler.