*14 MAYIS 1950, NİYE SÜKÛTLA GEÇİŞTİRİLDİ?
14 Mayıs 1950’nin 70. Yıldönümü, tarihî bir gün idi. Çünkü, 1923-1950 arasında 27 yıl süren diktatoryal rejim, o gün yapılan seçimle, kısmen de olsa sona ermiş ve İsmet İnönü, Çankaya Köşkü’nün arka kapısından gizlice çıkmıştı.
Ama, 27 yılın dayattığı ilke ve kanunlar hâlâ da bertaraf edilemedi. Halbuki, halkımız, o dönemi benimseyenlere hâlâ da, yüzde 20-25’ten fazla bir destek vermiyor.
Böyleyken, o günün 70. Yıldönümü, bırakalım özel kanalları, TRT Haber programında bile, hatırlanmadı.
***2. Dünya Savaşı’nın son demlerinde Amerika, savaş sonrasında kurulacak Yeni Dünya Düzeni içinde yer almak isteyen devletlerin, Almanya ve Japonya’ya savaş ilân etmesini şart koşmuş, bir de ‘halkları tarafından seçilmemiş hükûmetleri muhatab kabul etmiyeceklerini’ açıklamışlardı. Bunun üzerine, Türkiye de, Ocak-1945’de, Almanya ve Japonya’ya savaş ilân etmişti. ‘Bu çorbada bizim de bir fiske tuzumuz bulunsun’ efelenmesiydi, o..
Ve ardından da Demokrat Parti doğmuştu, CHP’den.. Ama, girilecek demokratik süreçte, ‘kemalist-laik devrimlerin korunması’ konusunda İsmet İnönü ile Celâl Bayar arasında 1945 yılında varılan şahsî bir ahidleşmenin varlığı, 50 yıl sonra 1995’te ifşa olunmuştu. Bunun içindir ki, DP döneminin 10 yıllık başbakanı Adnan Menderes, 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi sonunda idâm olunmuş, ama, o anlaşmanın gereğince hareket ettiği için C. Bayar idâm edilmemiş, 3 sene sonra da serbest bırakılmıştı.
Son 100 yıllık siyasî tarihimizin bu çok önemli hadisesinin 70. Yıldönümü’nü TRT, halkımıza niçin anlatmadığını nasıl izah edecektir?
*
****KENDİ ASLÎ TERİMLERİMİZLE KONUŞMAK..
*Sezai Karakoç ağabeyimizin eski basım bir kitabındaki ‘sağcılar ve solcular’ın İslâmî temellere dayandırılması üzerindeki tartışma devam ediyor.
Kimileri, ‘Bunlar Kur’an’daki tarifler..’ diyor.
Acaba?
Kur’an’daki, ‘Ashâb-ı Meymene’ ve Ashâb-ı Meş’eme..’ terimleri, sahi, bugün siyasette kullanılan ‘sağcılar’ ve ‘solcular’ı mı anlatıyor?
1789- Fransız İhtilali’nden sonra siyaset sözlüğüne girmiş olan ‘droit/ sağ’ ve ‘gauche/ sol’ terimleri, o ihtilâlin meclisinde, sık sık kavga eden Jakoben, Jironden vs. tarafları yatıştırmak için, Meclis Başkanı’nın kendisine göre sağ tarafta olanlara, ‘sağdakiler /droitiers’; sol tarafta olanlara da, ‘soldakiler/gauchistes..’ diye ikaz hitablarında bulunması, bizim dilimize kısaca ‘sağcı’ ve ‘solcu’lar diye geçmiştir. Ayrıca, Halbuki, sağdakiler kendilerine göre meclisin solunda, soldakiler de Meclis’in sağındaydılar.
Ancak, Meclis Başkanı’na göre solda olan ‘jacobin’ler sert tartışmacılardı. Esasen, isimlerini de, ‘Dediğim dedik’ inatçılıklarıyla bilinen eski bir ‘Katolik mezhebinin keşişleri’nden alıyorlardı.
Bu siyasî terimlerle, ‘amel defterleri sağından veya solundan verileceği’ bildirilenler arasında ne gibi bir mantıkî bağ vardır?
Kendi dünyamızı başkalarının terimleriyle, ya da başka dünyaları da kendi terimlerimizle anla(t)maya çalışmamalıyız.
****’AÇIK SİYASET’, YANİ, ‘GİZLİLİĞİN AÇIKÇA BEYANI’..
İP Reisesi Akşener, malûm partinin ‘PKK’nın uzantısı’ olduğunu nihayet keşfedebilmiş. Ama, bunu üzerine, o uzantı partinin ağzı laf yapan ismi, SS Önder’in, ‘Seçim zamanında bize aracı gönderip ‘kiminle nasıl çalışalım..’ diyen bir İyi Parti bize koordinat biçemez..’ demesiyle bir siyasî oyunun karanlık tarafı fâş oldu. Ama, bu sefer de, o ‘uzantı parti’nin ağır toplarından Ahmed Türk, SS’i, ‘Siyasette bazı şeyler gizli kalmalı..’ diye eleştirmekle, asıl büyük oyunu fâş eyledi.
Bundan sonra o cenahın herbir sözüne, bir gizli tarafının olacağının itirafıdır, bu..
***VE, BÜLENT ARINÇ..
Bülent bey, ezândan sonra minarelerden Itrî‘nin ‘Tekbîr’inin ve ‘Salât-ı Ummiye’ okunmasından niçin rahatsız olduğunu nasıl izah ediyor? Hayret.. Niceleri de gözyaşı içinde dinliyor.