100 yıl önce, Ortadoğu, Balkanlar ve Avrupa’nın masa üzerinde paylaşımı başladı. Dünya Savaşının kazananları, Ocak 1919’da Paris’te toplanıp, Barış Konferansı adı altında, galiplerin şartlarını yenilenlere dikte ettirmek için çalışmaya başladılar.
Yenilenler ve paylaşılacak olanlar, Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları idi. Bu ülkeler masaya çağrılmamıştı, ancak yemek menüsündeydiler. Gıyaplarında pazarlıklarla toprakları paylaşıldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun üç kıta üzerindeki varlığını bitirip, Türklüğü Anadolu’nun üçte birine hapsetmek için Paris’te kararlı bir çaba vardı. Bu çaba Ocak 1919’da başladı.
Paris Konferansı, içindeki aldatıcı ‘Barış’ kelimesine rağmen barış getirmedi. Önce 2. Dünya Savaşı’nı, sonra da Ortadoğu’da hala süren yanlışı getirdi. Önce Ortadoğu’yu Fransa ile İngiltere paylaştı, sonra da kendi hakimiyet alanlarını daha da bölüp, yönettiler. Petrolün varlığı, her şeyi ağırlaştırdı. Kavga, Osmanlı İmparatorluğu’nun petrol sahalarının paylaşılması kavgasıydı. Petrol sahalarının üzerindeki etnik grupları da çeşitli hikayelerle oyaladılar.
Halen Ortadoğu’da olanlar Paris 1919’un yansımalarıdır. Avrupa’nın bugününü de Paris 1919 belirlemiştir. Afrika’yı bu konferans daha da sömürgeleştirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, Paris Konferansı’na ve konferansın sonunda imzalanan Versay Anlaşması’na çağrılmadı. Ancak Osmanlının nasıl parçalanacağı, Paris’te planlandı... Toplantı tutanakları ve katılımcı hatıraları, Anadolu içinde bile Türk’ün rahat bırakılmaması için ne korkunç pazarlıklar döndüğünü gösterir.
Yunanistan Başbakanı Venizelos Paris’e çağrılmıştı. İngiltere, Fransa, ABD üçlüsü, Venizelos’u mutlu etmek için olağanüstü çaba harcıyordu. İzmir ve çevresinden ne kadarının Yunanistan’a verileceği, Paris’te pazarlık edildi. 15 Mayıs’ta Yunan askerini İzmir’e yollayan, Paris Konferansı’ydı. İstanbul’un da Yunanistan’a verilmesi konusunda Paris Konferansı hayli tartışma oldu. İstanbul ve Boğazları kimin kontrol edeceği aylarca, Sevr’e kadar konuşuldu. Venizelos’un siyasi başarısı, İngiliz heyetinin meselesi oldu. Hepsi gıyabımızdaydı. Geçmişe bakarken Sevr’e odaklansak da, Sevr’in kaynağının Paris 1919 olduğunu bilmek gerekiyor.
Paris Konferansı sonunda Haziran 1919’da Versay Anlaşması imzalandığında, Osmanlı paylaşımı da dosyalara girmiş ve Anadolu işgali çoktan başlamıştı. Ağustos 1920’de Sevr, paylaşımı tescil etti. Düşman çoktan Anadolu’ya girmişti. Ama düşman daha önce Bosna’ya, Selanik’e, Basra-Bağdat’a, Gazze’ye, Kudüs’e Şam’a ve Halep’e girmişti.
100 yıl sonra tren vagonu
Almanya Paris Konferansı’na çağrılmadı, ancak gıyabında hazırlanan teslim ve işgal şartlarını imzalaması için, konferansın Versay’da yapılan imza törenine çağrıldı. Alman heyeti, imza için önlerine konan şartları görünce, şoke olmuştu.
Birinci Dünya Savaşı’nı Kasım 1918’de bitiren ateşkese, Almanya mecburen çağrılmıştı. Askerlerin savaşı durdurması gerekiyordu. Fransa Kuzeyindeki Compiegne kenti yakınındaki kör bir hatta duran tek bir tren vagonu, ateşkes anlaşmasının imza yeriydi. Vagon, bir trenin restoran vagonuydu ve Belçika sınırına doğru ıssız ormanın güvenliği altında Fransız ordusunun başkomutanı Foch’a karargah hizmeti veriyordu.
Vagonda İngiltere ve Fransa, Almanya heyetine ağır bir ateşkes anlaşması uzattı. Alman heyeti sabah 05’e kadar direndi. 34 maddelik anlaşmanın ‘Ren bölgesinin Fransa tarafından işgali’ maddesinde, Alman heyetindeki subayın ağladığı söylenir.
Sonunda Katolik bir siyasetçi olan Erzberger anlaşmayı imzaladı. Sadece anlaşmanın altına ‘70 milyonluk bir millet acı çeker, ama ölmez’ diye şerh düştü. Ateşkes imzasından sonra Fransız Foch, Alman heyetiyle usulen bile el sıkışmamıştı. Erzberger, ülkeyi sattığı gerekçesiyle üç yıl sonra bir grup subayca Almanya’da öldürüldü.
General Foch vagon tiyatrosuna rağmen, Versay’ın Almanya’yı fazla sıkıştırdığını ve savaşın 20 yıl sonra yeniden geleceğini görmüştü... 20 yıl sonra savaş geldi. Almanya, Birinci Dünya Savaşı’nın ve Versay’ın rövanşını aldı.
1940’da Fransa Nazi ordularına yenildiğinde, Hitler 1918 tren vagonunu buldurttu ve aynı Compiegne’de aynı ormanda aynı vagonda Fransa’ya benzer ağırlıkta bir ateşkes anlaşması imzalattı. Her şey terse dönmüştü. 1918’de Alman heyeti, vagonda masanın ne tarafına oturtulduysa, Fransızlar da oraya oturtulmuştu. Foch gibi, Hitler oradaydı. Foch’un sandalyesine oturmuştu. Kağıtlar masaya çıkartıldığında Foch gibi vagondan ayrılmıştı.
Sonra imza alanındaki Birinci Savaşın zafer anıtlarını Alman ordusu yıktı. Kırık dökük alanda sadece Mareşal Foch’un anıtına dokunulmadı... Sonuca tanıklık etmesi için ve Fransa’nın hatırlaması için o anıt yıkılmamıştır.
Kasım 1918’deki ateşkesin 100. yıldönümü törenlerinde Dünya liderleri aynı ormana götürüldüler. Hitlerden sonra oraya gelen ilk Alman Başbakanı olan Merkel, Macron ile kalıcı barışı teyit etti. Ancak tren vagonunda ve 100 ve 78 yıl önce Avrupa’da olanlar unutulmadı.
Versay Anlaşması ve Compiegne ormanında 20 yıl arayla yaşananlar, şimdi Brexit aşamasındaki İngiltere’yi akla getiriyor. Ülkelerin birbirini aşağılaması ve güçlü olanın zayıfı ezmesi, Brexit sürecinde sık yaşandı. AB’den çıkış kıskacındaki İngiltere’yi pişman etmek, başka ülkelerin AB’den çıkmasını caydırmak gibi gerekçelerle İngiltere, AB içinde hayli aşağılanıyor.
Dünya, 100 yıl öncesinden daha fazla birbirinden haberdar. Haber, duygular ve tepkilerle yayılıyor, izleniyor, paylaşılıyor. Bu ortamda AB’ye duyulacak tepki İngiltere’de nasıl bir süreci tetikler diye düşünmek gerekir. “Versay olmasa Hitler olmazdı” ve “Mussolini, Versay sonrasında yükseldi” yorumlarının ışığında da tekrar düşünmek gerekir: İngiltere’yi aşağılayan ve sıkıştıran Brexit, kimi ve neyi tetikler?
‘Askerin var mı?’
Paris Konferansı sürerken Mayıs 1919’da İtalya Anadolu’ya asker çıkartmaya başladı. Antalya’yı ve Rodos’un karşısındaki Marmaris’i işgal ettiler. İzmir’e bir İtalyan zırhlısı gelmişti, Kuşadası’nda liman genişletmeye başlamışlardı.
İtalya, Adriyatik’ten sonra Rodos ve Anadolu’nun Akdeniz kıyılarında hak iddia ediyordu. Venizelos ise kendisine ayrılan arazinin elden çıkmasından huzursuzdu. Paris oturumları sırasında İngiliz Başbakanı Lloyd George ve Fransa Başbakanı Clemenceau’yu ‘İtalyanlar Türklerle anlaştı’ diye doldurmaya başladı. Yunanistan, vaat edilen toprakları istiyordu.
İtalya’nın Anadolu’daki yayılması konusunda Lloyd George ile Clemenceau’nun bildiği, Venizelos’un bilmediği bir durum vardı: İtalya’yı Almanya kampından ayırıp kendi yanlarında savaşa sokmak için İngiltere Fransa Rusya üçlüsü 1915’te Londra’da İtalya ile gizlice anlaşmışlardı... Anlaşma uyarınca İtalya, Arnavutluk- Adriyatik kıyısını ve ‘Anadolu’da Antalya merkezli olarak Akdeniz boyunca bir bölgeyi, adil biçimde, hakkına riayet ederek’ alacaktı. İtalyanların kafasında bu bölge, İzmir kuzeyinden Adana’ya dek uzanıyordu. Hem de adil biçimde! Hammadde ihtiyaçları olduğunu söyleyerek, Ereğli kömürüne de göz dikmişlerdi.
Ancak Fransa, Adana çevresini Sykes-Picot ile kendine ayırmıştı. İtalya, bir başka gizli anlaşma olan Sykes-Picot’yu görmemişti, ancak söylentileri duymuştu. Fransa ve İngiltere’nin Anadolu’yu kendi aralarında paylaşıp İtalya’yı dışlaması ihtimalini görüyordu. İtalya’daki bu ‘satıldık’ havası, sonra Mussolini’yi iktidara getirecektir.
Nasıl ibretlik sahneler? Balkan, Hicaz-Basra zaten paylaşılmış, Anadolu da paylaşılıyor ve kim ne alacak kavgası çıkıyor!
6 Mayıs 1919’da Paris Konferansı sürerken, İngiliz ve Fransız Başbakanları ile ABD Başkanı Wilson, İtalya’nın Anadolu’daki işgalinin dengelenmesi için Yunanistan’ın İzmir’e çıkmasında anlaştılar. Sonra Lloyd George, Venizelos’un anılarında yazıldığı şekliyle, durumu bildirdi:
- Askerin var mı?
- Var. Ne için?
- Başkan Wilson, Clemenceau ve ben bugün İzmir’i işgal etmeniz gerektiğini kararlaştırdık.
- Biz hazırız.
Venizelos mutluydu. Türklerin direniş göstermeyeceğini, Rumların da kendilerini sevinçle karşılayacağını söyledi. İngiliz heyetindeki bazı komutanlar, bunun çok yanlış bir adım olduğunu söyledilerse de, dinleyen olmadı.