Soma’da bir gün...
Devlet hastanesine giden yolun bir bölümü sadece kömür ocağından hastaneye giden ambulanslara ayrılmış; trafik şehir içinden veriliyor.
Caddelerdeki aydınlatma direkleri, bir elinde fener, diğerinde kazma bulunan ışıklı madenci figürleriyle donatılmış.
Faciayı anlatır şekilde, kiminin fenerindeki, kiminin kolu bacağındaki ışıklar sönük; hepsinin bir parçası eksik...
Ana cadde kalabalık...
Ama sessiz...
Yüzlerce acılı ailenin bir araya geldiği yas evi gibi...
Herkes en az bir yakınını kaybetmiş.
Herkes birbirinin acısına ağlıyor...
Arada “Başbakan, bakanlar gelmiş. Cumhurbaşkanı da gelecek” diyenlere sadece başlarını kaldırıp “sağolsunlar” diyebiliyorlar...
Her gün ‘dönecek’ umuduyla yer altına gönderdiklerini, dönmemek üzere göndermişler ilk kez.
Feryatlar, yerini kabullenmeye, duaya bırakmış...
Babadan oğula geçen bir meslek madencilik. Tercihe bağlı değil, zorunluluk. Toprağın altındaki ‘kara altın’, üstünde yaşayanları buna mahkum ediyor.
Ve her genç kız, evleneceği delikanlının da babaları gibi madenci olacağını, hayatını anneleri gibi her gün endişeyle geçireceğini ve evlatlarının madenci olmaması için çaba göstereceğini biliyor...
İstanbul’da, Ankara’da yapılan ‘hükümet karşıtı’ gösteriler de umurlarında değil, dünyanın dört bir yanından gelen başsağlığı mesajları da, sosyal medyada birbirine karışan doğru, yalan ve ‘operasyonel haberler’ de...
“Bizim acımız bize yetiyor” diyorlar sessizce...
Madenciliğin tehlikelerini biliyorlar ama vazgeçemiyorlar.
Ortalık sakinleşince, yine aynı ailelerin başka çocukları girecek o ocaklara...
Yine aynı endişeli bekleyişler başlayacak...
Akıllarında tek soru var bu yüzden; Neden?
Kaza neden oldu?
Güvenlik önlemleri mi yetersizdi, işveren mi daha çok kazanma uğruna ihmallere göz yummuştu?
Kader diyemiyorlar, kaderi suçlamamak için...
Gözyaşlarına, feryatlarına muhatap arıyorlar.
Kimler sorumlu?
Şirket: Maden ocağında sağlıklı çalışma, güvenlik ve olası kazalara karşı koruma/kurtarma sistemlerini yasal mevzuata uygun olarak kurmak. Bu sistemlerin kurulumu ile işletmesi ve takibiyle görevli mühendisler ve sorumluların çalışmalarını denetlemek.
Devlet: Enerji Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı üzerinden, teknik altyapı, çalışma ve sağlık koşullarının gerekli ve yeterli düzeyde sağlanıp sağlanmadığını denetlemek. Doğası gereği ciddi tehlike barındıran madencilikle ilgili mevzuatı, bu konuda en ileri ülkelerin düzeyini takip ederek sürekli güncellemek; bu güncellemeleri maden işletmelerine yansıtmak.
Sendika: Madencilerin eğitimi, ocağın işletme sistemlerinin uygunluğu ve iş güvenliği önlemlerinin yeterli olup olmadığının kontrolünü yapmak. Uygulamada işçilerden gelen geri bildirimleri, kağıt üzerinde yetkililerin gözünden kaçırılmış olası aksaklıkları almak; bunları işverene ve devlete bildirmek.
Enerji Bakanı Taner Yıldız, haber gelir gelmez geldiği Soma’da üçüncü gününe aynı kıyafetlerle girmişti görüştüğümüzde. Hem kriz merkezini yönetiyor, hem de bir elektrik mühendisi olarak ‘trafodan çıkan yangın’a ilişkin bilgileri alıyor.
Ama asıl önceliği, madenci ailelerinin de beklediği gibi sağ kalanları kurtarmak, şehitleri çıkarmak...
Arkasından ‘sorumluluğu’ tespit etmek ve ‘sorumluları’ ortaya çıkarmak...
Acıya saygı, bugün susmayı gerektiriyor.
Yarın ise Bakan Yıldız’ın “Burada hepimizin canı var. İhmali olan varsa gözünün yaşına bakmayız” sözünün takipçisi olacağız.
Gözümüz, şirket sahibi, resmi denetleme kurumları ve sendikanın üzerinde olacak...