Daha bugün dinledim, hem de diyalogun tek canlı şahidinden.
İstanbul’da önemli bir ilçenin AK Parti İlçe Başkan Yardımcısı çocuğunu okul kaydına götürüyor.
Siyasi kimliğini söylemiyor ama iş insanı olduğu için okul müdürü odasına buyur ediyor. Odaya geçince okul müdürü başlıyor siyasi bir nutuk çekmeye, hükümetin politikalarını övmeye. Bunun üzerine ilçe başkan yardımcısı dayanamayıp “Hocam, siyaseti dışarıda yapalım, burada yapmayalım” deyiveriyor.
Müdürden gelen cevap hayli ilginç, “Siz muhalif birisiniz zannedersem…”
Şimdi düşünüyorum, bu okulda öğrenci olsam diyorum.
Ortaokulda veya lisede, neticede henüz görüşleri olgunlaşmamış, en fazla ailesinin siyasi görüşünün etkisinde bir genç olacaktım.
Okul müdürüm sosyal medyada, okulda yaptığı konuşmalarda ya da birebirde siyasi mesajlar versin istemezdim.
Dahası hele de o yaşların refleksiyle o ne diyorsa zıddına meylederdim. Çünkü kaç yaşında olursam olayım okul müdürünün işinin siyasi mesajlar vermek olmadığını bilirdim.
Ya da çocuğumu okula göndermiş olsam, benimle aynı görüşte bir okul müdürünün bile çocuğuma kürsüden ya da birebir diyalogda siyasi fikrini empoze etmesini istemezdim. Diyorum ya, birebir aynı görüşte bile olsam…
Çünkü müdürün işi bu değil, çünkü belediyedeki şefin, müdürün işi bu değil.
Evet, Türkiye zorlu bir süreçten geçti, hatta hala geçiyor. Belki bu dönemi yaşamamız gerekiyordu , kimin kim olduğunun belli olmadığı bir dönem olması nedeniyle devlet memurları da tarafını belli etmek durumunda kaldı.
Korkum odur ki bu bir alışkanlığa dönüşmesin, genetik koda işlemesin.
Parti devleti ithamını güçlendirmekten, siyasi iradenin etkisini ve gücünü zayıflatmaktan ve kendi makamının saygınlığını azaltmaktan başka bir işe yaramaz bu zira.
* * *
Çok fazla sayıda mesaj geliyor, tanıdık-tanımadık çok sayıda genç; “Abi şu belediyede işe gireceğim, belediyedekiler ‘Git partiden tanıdık bul, işin çözülsün’ diyorlar.
En son bugün başıma geldi. Yıllar önce yanımda staj yapmış bir genç kız “Abi belediyeye alınmam için partiden referans gerekiyor, yardımcı olabilir misin?” diye mesaj attı.
Ben de “Referans olarak beni ekle, numaramı yaz, ararlarsa referans veririm” dedim.
Bir süre sonra tekrar aradı genç kızımız, “Abi öyle olmuyormuş, senin araman lazımmış ki işim olsun.”
İstedikleri şu, arayayım belediyeyi, “Ben Star Gazetesi yazarıyım” diyeyim. Beni tanıyorlarsa zaten sorun yok, tanımıyorlarsa da siyasi olarak hükümeti destekleyen bir gazetede yazdığım için etkim olur, sözümü dinlerler.
Çok uzun uzadıya anlatmadım ama tabi ki kabul etmedim.
Sebebini buradan açıklamış olayım, kusura bakma kardeşim ama benim sana CV’nde referans olmaktan başka faydam olmazdı. O parti teşkilatını ararsam, gazetedeki yazarlığımı kullanırsam bu bana verilen kaleme ihanet olurdu. Gazete yazarı belediyeden ricacı olmuş, talepte bulunmuş olurdu. “Yakınlarını belediyeye yerleştiriyor” durumuna düşerdim.
Ve zaten bu bozulmalar da böyle iyi niyetli hatalarla başlıyor.
Önce yakınım olmayan için ricacı oluyorum. Bakıyorum ki belediyede sözüm geçiyor, bu nefsime hoş gelmeye başlıyor, Bir telefonla iş halleden adam olduğuma inandırıyorum kendimi. Sonra bir akrabam geliyor ya da kardeşimin işe ihtiyacı oluyor, nefsim sesleniyor bana “Yahu sen bir telefonla belediyeye adam yerleştirebiliyorsun, öyleyse ne duruyorsun?
Belediyeler, yönlendirmeyin.
Parti teşkilatları, karışmayın.
Aksi takdirde partileri işini hallettirmek için oraya girenlerden, siyasi nüfuza sahip olup haksız kazanç elde etmeyi amaçlayanlardan temizleyemezsiniz.
* * *
Bir küçük örnek daha, bir belediye iştiraki şirketin genel müdürü personeline “Gidin şu partinin teşkilatında görev alın, destek olun” talimatı veriyor. O partiye gönül bağı olanlar bile isyan ediyor. Bazıları da gidiyor. Durum bana ulaştığında hemen partideki bir yetkiliyi arayıp söyledim. Şok olmuştu, “Biz öyle bir talepte bulunmadık. Asla da bulunmayız. Derhal araştırıyoruz” dedi. Sonradan anlaşıldı ki siyasete şirin görünmek isteyen bir yöneticinin bahanesiydi. Ama bunu ben bir yetkili bulup da sormasam bütün personelde “Şu siyasi parti bizleri kullanıyor, rızamızı almadan çalıştırmak istiyor” şeklinde bir algı kalacak. Kimse kraldan çok kralcılık yapanların işgüzarlığı olduğunu bilmeyecek.
Öyle çok hikaye var ki bu konuda.
* * *
Sosyal medyadan bir paylaşım:
PTT'den bi evrak kargolayacağınız zaman bir kitabın arasına koyup yollayın, fiyat kitap üzerinden alınıyor, ekstra olarak kitap hediye etmiş olursunuz. Evrak:8,5 TL Kitap: 3 TL
Ne kadar halkçı, ne kadar paylaşımcı bir mesaj, insanların 5 lirasının cebinde kalmasını sağlayacak bir fikir, değil mi?
Değil.
Kitap gönderimini teşvik için koyulmuş bir kuralı suistimal etmen ne demek biliyor musun?
PTT yönetiminin bir süre sonra bu suistimali fark edip “O zaman kitaba özel indirimi kaldıralım” demesi demek.
O karardan sonra kitaba ihtiyacı olan birine kitap göndermeye niyetlenen bir başkasının gönderi masraflarını görünce vazgeçmesi demek.
O kitabı alacakken alamayan çocuğun o kitaptan öğrenebileceklerini elinden alman demek.
Bugün yaşadığımız tüm zorluklar, tüm prosedürler bir zamanlar birilerinin bir kolaylığı suistimal etmesiyle oluştu. Ona çözüm bulundu, sonra onu da aşmanın bir yolunu buldular. Ona da çözüm bulundu, bir başka yoldan aştılar. Sonuç ne oldu? Zorlayan ve bıktıran denemeleri durdurmak için koyulan bütün o bariyerler üst üste bindi. Şimdi hiçbir şeyden haberi olmayan sade ve garip vatandaşın önünde Çin Seddi gibi duruyor.
Dövünüp duruyoruz, “bunca prosedür ne için” diye.
İşte bunun için, art niyetli ve sistemi bozmakta bir sakınca görmeyenleri durdurmak için.
Onların faturasını ödüyorsunuz yani...