Yeni anayasa hazırlıklarında ikinci evreye geçiliyor. Sürpriz olmazsa bir iki güne kalmaz toplanan görüşlerin bir ortak metne dönüştürülmesi için kollar sıvanacak.
Umarım bu parlamento Türkiye’yi geleceğe taşıyacak demokratik ve özgürlükçü anayasayı yapar, darbe artığı anayasadan hepimizi kurtarır.
Yine de şunu hatırlamakta yarar var; Anayasa, Türkiye’nin yeni yol haritasıdır ama her derde deva olacak sihirli bir anahtar değildir.
Ortak yaşama kültürüne kaynak oluşturacak, tahammül sınırlarımızı esnekleştirecek, temel hak ve özgürlük alanlarımızı genişletecek, milli iradenin egemenliğini güçlendirecekse yeni anayasa, gelecek adına büyük kazanım olur.
Kürt meselesi
Biliyoruz ki, şu an Türkiye’yi kasıp kavuran en temel açmaz, Kürt meselesidir. Buna dair çözüm formülünün yer almadığı hiçbir anayasa metni kucaklayıcı olmaz. Farklı kimlikleri tanımlayacak, farklı dil ve lehçeleri güvence altına alacak anayasal düzenlemeye ihtiyacımız olduğu açıktır.
Anayasa reformu liselerde Kürtçe seçmeli ders, ana okullarda isteğe bağlı Kürtçe eğitim gibi seçeneklerle desteklenebilir. İnanç ve etnik grupları arasında birleştirici, kaynaştırıcı ve uzlaştırıcı başka hamleler birbirini izleyebilir.
Ama önce silahların susması, akan kanın durması gerekir. Her kanlı eylem, toplumun birleşme yerlerine jilet atmaktır. Bizi çözümden uzaklaştırır, reformların mecliste kabulünü zorlaştırır.
Burada Kürt kardeşlerimize ve BDP’ye önemli görev düşüyor. Çözüm arayışı ve reformları PKK’nın başarısı olarak görüp silaha endeksli siyasete prim vermemeleri gerekir. Yeni bir Habur vakası Türkiye’yi Ergenekon’un kucağına savurur.
Bu bilinçle hayata geçirilecek reformlar PKK’nın marjinalleşmesini sağlayacaktır. Böyle bir ortamda belki 250-300 civarındaki yöneticinin üçüncü ülkelere transferi sağlanarak kalanlar için genel af bile gündeme gelebilir.
Türkiye acıları yüreğine gömüp yeni bir sayfa açabilir.
Kabul etmek gerekir; Kürt meselesi çözülmeden Türkiye’yi geleceğe taşıyamayız. Yeni anayasanın amaçlarından biri, bu meseleye yönelik olmalıdır.
Öküz altında buzağı aramak isteyenler için altını çizmekte yarar var; tüm bunlar kişisel önerilerimdir, tartışılmalıdır diye düşünüyorum.
Başkanlık sistemi
En az Kürt meselesinin çözümü kadar önemli gördüğüm bir başka nokta, artık parlamenter rejimin iflas ettiğini görüp başkanlık sistemine geçişi kolaylaştırmak olmalıdır.
Bu dönüşüm sağlanmazsa, siyasi ve ekonomik istikrarı ileride korumak güçleşebilir. Son 10 yılda Türkiye’nin bu zorluğun üstesinden gelmesinin temel nedeni, Recep Tayyip Erdoğan gibi güçlü bir lider ve tek parti iktidarıdır.
Şahsa bağlı bu geçici iyileşmenin kurumsallaştırılması zorunludur.
Kaldı ki, önümüzdeki dönem cumhuriyet tarihinde ilk kez bir cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecektir. İktidar partisinden daha fazla oy almış biri olarak yeni cumhurbaşkanı, yarı başkanlık sistemi öngören anayasasındaki yetkilerini kullanmak isterse, ne olacak?
Krizin kapıda olduğunu görüp yeni anayasayı bu ruhla kurgulamakta yarar vardır. Bu düzenleme, halkın seçtiği cumhurbaşkanının yetkilerini azaltarak değil daha fonksiyonel hale getirerek pozitife çevrilebilir.
Sistemin sosyolojik tabanı da hazır...
İmparatorluk bakiyesinden cumhuriyete geçiş yapan Türkiye halkının siyasal tercihleri, oldum olası parti kadroları ve programından ziyade liderle biçimlenmiştir. Halkımız aslında her seçimde başbakan değil başkan seçiyor!
Uygulama da çok farklı değil. Kağıt üzerinde yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında paylaşımdan söz edilse de yasama ve yürütmenin tek elde toplandığı, yürütmenin rejimi domine eden güç olduğunu söylemek abartılı olmaz.
Hangi tarihi esas alırsanız alın hükümete rağmen parlamentonun çalıştığını göremezsiniz. Parlamento açısından bu kötürüm hal, palyetif tedbirlerle bertaraf edilemez. Sistemle oturtulduğu sosyal zemin arasında doku uyuşmazlığı yaşanıyorsa, siyasal enjeksiyon yapay kalır.
Milletvekilleri de bu çarpıklığı tek veya organize olarak aşma iradesi gösteremez, gösterse bile toplumda karşılık bulmayacağı için derde deva olmaz. Siyasal kültürümüz ve sosyolojik şartlarımız vekillerin özgürlük alanını daraltıcı etki oluşturuyor.
Başkanlık sistemine geçiş erkler arasındaki dengenin daha sağlıklı bir zemine oturtulmasını sağlayacağı gibi iktidar hoyratlıklarının denetimi bakımından da olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Daha önemlisi, muhalefet eksikliği rejim sorunu olmaktan çıkacak, umutsuzluğun tetiklediği yer altına inişler azalacak ve bu grupların sisteme entegrasyonu daha kolay olacaktır.
Küresel denklemin yeniden kurulduğu, soğuk savaş şartlarının ve saflaşmanın yeniden belirginleşmeye başladığı yeni dünya konjonktürü de Türkiye’yi başkanlık sistemine doğru evirmektedir.
Sözün özü: Yeni Anayasa yeni bir sistem önermeli, Kürt meselesine çözüm üretmelidir. Sadece bunlar mı? Yeri geldikçe kalanları da konuşuruz.