Paris’te üç PKK’lı kadının öldürüldüğü suikast konusundaki en ilgi çekmeye başlayan ayrıntı, Türk, Fransız ve hatta PKK cephesindeki sessizlik.
Üç cephede de geri planda önemli soruşturmalar, sorgulamalar yapılıyor ancak kamuoyu ile paylaşılan yeni bir unsur yok. Fransız savcılığı sözcüsü ile yazımı yazmadan önce son bir kez daha konuştum. Yeni bir açıklama için uzun bir süre beklenmesi gerektiğini söyledi. Ömer Güney’in geçici tutukluluk halinin devam ettiğini, sürekli sorgulanmakta olduğunu anlattı.
Türkiye’de Ömer Güney’in bağlantıları da soruşturulurken, asıl irdelenmesi gerekenin suikast zanlısının Paris bağlantıları olduğu görünüyor. Bunun için de PKK çevresinde başlatılmış olan bir soruşturma devam ediyor. Aslında geçtiğimiz haftalarda dernek çevresi basına bir açıklama yapmaya hazırlanıyordu. Bu bilgiyi Fransa Kürt Dernekleri Federasyonu FEYKA vermişti. Ancak ne olduysa, bu açıklama da ertelendi. FEYKA Başkanı Mehmet Ülker’e, suikastle ilgili soruşturmaları sorduğum zaman aldığım yanıt “beklemek gerektiği” şeklinde oldu.
Resmi açıklamalar dışında konuşulanlara gelince, tablo o derece karışıyor ki, belki de gerçekten beklemek en iyisi. Zira, filmi geriye sarınca dehşet verici detaylar çıkıyor. Örneğin Ömer Güney cenazelerin gönderildiği güne dek gizlenmeden örgüt çevresine yakın durmaya, protestolara katılmaya ve belki de suikast kurbanlarının ailelerine yardım etmeye devam etti. Güney’in olay duyulduktan sonra binanın önüne geldiği, hem gece hem de gündüz çekilen görüntülerde sakin bir şekilde beklediği zaten ortaya çıkmıştı.
Zira olay günü Güney’in kullandığı arabanın “Villiers Le Bel Kürt derneğine ait olduğu, dernek adına yeni satın alındığı ve devir işlemlerinin tamamlanmamış olduğu için kimsenin üzerine kayıtlı olmamasına karşın, sürekli Güney tarafından kullanıldığı” da öğrendiğimiz bir başka bilgi. Bilgiyi adli makamlar da doğruladı.
Bu araba, bagajında barut izi tespit edilen çantanın bulunduğu araba! Silaha da halen ulaşılamamış savcılığa göre. O araba, kurbanlardan Leyla Şaylemez’in ailesini cenazelerin Türkiye’ye gönderileceği gün, havaalanına getirdi. Güney, Sakine Cansız’ın işlerine yardımcı olmak üzere yine aynı dernek çevresinin yöneticileri tarafından yönlendirildi. Kendisi çabalamadı.
Şu anda devam eden iç soruşturmada varılan nokta, Ömer Güney’in önünün açılmasına yardımcı olunduğu ve en hafifinden bir gaflet durumu olduğu şeklinde. Sessizlik cephelerinde aynı zamanda ortalık toz duman ve kıyamet kopuyor.
Kürt derneği çevresinde Güney’e referans olan ve onu, ilk etapta açıklandığı gibi o günlük değil, sürekli işlerle görevlendiren isimlerin tek soruya verecekleri yanıtı merak ediyorum aslında. Eğer Güney’in Türkiye ziyaretlerinden haberdar idiyseler, resim biraz daha netleşecek. Eğer bu ziyaretler bilinmiyorsa, dikkatler tamamen Güney’in Türkiye’deki bağlantılarına dönecek.
Komşular tedirgin
Cinayetin işlendiği 147 rue La Fayette adresi, neredeyse yolumun üstü denecek bir uzaklıkta. Daha önceden o adreste olduğundan haberdar olmadığım büronun bulunduğu sokağa tekrar gittim. Binanın içine girmeden, kapının önünde aynı apartmanda oturan komşularla konuştum. Polis, telefonla ifadelerini almış. Evler aranmamış. Komşular sadece Fidan Doğan’ı tanıyor. Ve olaydan sonra kapı kodu değişmediği için çok endişeliler.
Yerin dibi değil, burnumuzun dibi
Türkiye tarihi bir dönemecin eşiğindeydi.
Paris’teki suikast haberinin ajanslara düştüğü momentumu bir kez daha hatırlayalım. Neyse ki, o cinayet bu dönemece korkulan hasarı vermemiş görünüyor. İmralı süreci devam ediyor.
İlk gün verilen demeçleri, olayla ilgili görüntüleri, cenazelerin Türkiye’ye getirildiği gün hoparlörlerden çalınan türkü eşliğinde dinledim defalarca.
Olayın yarattığı etkiyi iyi algılamak için bazen fonda bir türkü dinlemek işe yarıyor.
Gültan Kışanak’ın gözyaşları içinde yaptığı “yerin yedi kat dibine girseler, sorumlulardan hesap soracağız” açıklamasını, Ömer Güney’in muhtemelen bu açıklamayı Kürt derneğinde dinlemiş olabileceği olasılığı penceresinden okuyunca ortaya dehşet bir görüntü çıkıyor. Katil zanlısı, yerin yedi kat dibinde değil, burnumuzun dibindeymiş! Korku filmi sanki...