Bir alıntıyla başlamak istiyorum. 22 Ağustos 2011’de STAR’da şunları yazmıştım:
‘Gün bugündür; Kürt çocuklarının kanı üzerinden siyaset yapmaktan rahatsız değillerse sorun yok. Ama ‘PKK içindeki PKK’ya dur diyecek cesareti gösteremezlerse, hepimizin canı daha fazla yanacaktır.
Kürt meselesinin karakteri değişmiştir. Tayyip Erdoğan, gerek kendi topraklarında, gerekse yakın coğrafyasında yaşayan Kürtlerle ilgili en cesur adımları atarak şunu ortaya koymuştur: ‘Birlikte olmaktan başka çıkar yolumuz yok.’ Sorun, Kürt siyasetinin aktörlerinin kendilerini gereğinden fazla abartmaları ve statü endişesiyle değişime direnmeleridir.
Öcalan’ın duruşu ve gidişat göstermiştir ki, PKK içinde başka bir PKK vardır. Kendi içindeki karanlık odaklarla cesurca hesaplaşan Türkiye, acilen ‘Kürt Gladiosu’ üzerine kafa yormalıdır. İtiraz edeceklere peşinen cevap vereyim. PKK’nın Kürtlerin bir bölümünden destek alması, onun birtakım karanlık ilişkilerin içinde olmasına engel teşkil etmiyor.’
***
Paris’te ortaya çıkan saldırının ortaya çıkardığı tabloyu özetlemem gerekirse, herhalde yukarıdaki cümleleri tekrar yazabilirim. İlgilenen herkes hatırlayacaktır. Ergenekon davasında PKK’nın karanlık bağlantılarına yönelik önemli iddialar yer aldı.
Dilerseniz işin birinci dereceden muhatabının sözlerini hatırlayalım. Abdullah Öcalan, sürecin bu tür ilişkileri ifşa etmeye doğru gittiğini görerek, dört yıl önce avukatları aracılığıyla şunları söylemişti:
‘(Selim) Çürükkaya ve (Şemdin) Sakık’ın Yeşil’le ilişkileri olabilir. Bunları iyi araştırmak gerekiyor. Ergenekon’a Türk Gladiosu diyorlar, ben de bunlara Kürt Gladiosu demekte sakınca görmüyorum.’ Öcalan sözlerinin devamında, bir dönem örgütün önemli isimlerinden olan Mahsun Korkmaz’ın öldürülmesiyle ilgili olarak da ‘Korkmaz askerlerle çatışmada değil, PKK içerisindeki çeteler tarafından öldürüldü.’
Öcalan’ın devamında söyledikleri daha vahim. Kendisinin bizzat örgüt içindeki bu çeteler üzerinden öldürülmek istendiğini söylüyor.
***
Paris saldırısının bir ‘iç hesaplaşma’ olduğu yönündeki tezlere özellikle BDP’den akıl almaz tepkiler geldi. Oysa aynı isimler her nedense PKK’nın içinde ve etrafında cirit atan karanlık yapıları dile getirmekten özenle kaçınıyor.
Hiç sözü dolaştırmaya gerek yok. Paris saldırısını gerçekleştirmiş olsun ya da olmasın, bu süreci baltalamaya yönelik en büyük tehdit, derinlerde varlığını koruyan devasa yapının ‘Kürt Gladiosu’ adlı parçasıdır.
Paris’teki cinayetler üzerinden Türkiye’de hükümeti hesap vermeye çağıranların, ne dediklerinin farkında olup olmadıklarını bilmiyorum. Ancak organik olarak kendilerini bir ve bütün gördükleri örgütün tarihindeki infazları, iç hesaplaşmaları ve karanlık odakları bilmediklerini düşünmek fazlaca saflık olur.
***
Saldırı üzerinden pek çok tahminde bulunmak mümkün. Türkiye’nin etrafında yeterince ‘olağan şüpheli’ var. Bunların her biri Ankara’nın son dönemdeki hamlelerinden, kendi ayağına vurulmuş terör ve Kürt sorunu prangasından kurtulma sürecinden elbette rahatsız.
Paris’te kim böyle bir işi becerebilir sorusuna gelince. Listeye en az on ülke ya da bir o kadar taşeron yazabiliriz. Fransa’da bunun bir karşılığı ya da parçası var mı sorusuna, herhalde en iyi Paris’i yönetenler cevap verebilir.
Şu kadarını söylemek kafi herhalde. Paris, belli siyasi hareketleri hesapsızca besleyip desteklemenin başına ne işler açacağının hala farkında görünmüyor.
Sürecin yol kazalarına açık olduğunu daha önce ele almıştık. Türkiye’nin ne kadar hayati ve büyük ölçekte bir hamle yaptığını herkes şimdi daha iyi düşünmeli.