İran Genelkurmay Başkanı Orgeneral Seyyid Hasan Fîrûzâbâd meâlen, eğer Türkiye Ortadoğu meselelerine fazla burnunu sokacak olursa parçalanma sırasının kendisine geleceği tehdîdini savurdu.
Bu sözler alelâde bir İranlının ağzından çıkmadığına göre ciddîye alınmak zorundadır.
Önce Türkiye’nin hangi meselelere burnunu sokarsa parçalanma tehlikesine mâruz kalabileceği sorusunu bir yana bırakarak esas îtibâriyle parçalanma tehlikesine mâruz bulunup bulunmadığı sorusunu soracak olursak buna “Evet, böyle bir tehlike vardır!” cevâbını vermek zorunda olduğumuzu kaydedelim.
Evet, eğer aklını başına toplayarak, ama tam mânâsıyla toplayarak ileri Batı ülkeleri seviyesinde demokratik bir hukuk devletine “evrilmek” yeteneğini gösteremezse Türkiye parçalanabilir. Günümüzde artık bu şartlara uymayan devletlerin hayat hakkı gitgide erimeye, yokolmaya başladığı için parçalanabilir. Bu tür devletlerden bâzılarının diğerlerine nazaran biraz daha uzun ömürlü olacakları vâkıası onların daha büyük bir yaşama gücüne sâhib olmalarından değil daha az önemli olmalarından ileri gelir ve gelecekdir. Ama Türkiye’nin maalesef (yâhut çok şükür!) böyle bir lüksü yok!
Türkiye’de “oyun” fevkalâde yüksek bir “pot”la oynandığı için yok!
Ben şahsen ülkemizi yöneten yâhut yönetme iddiasında olanların bu tehlikeyi en azından bir dereceye kadar görebildikleri ve bu sâyede, içinde bulundukları gemiyi bizzat batırma çılgınlığına kendilerini kaptırmayacakları kanaatindeyim.
Bu bir gerçek ama Türkiye’ye böyle bir “ihtar” çeken ülkenin durumuna göz atdığımız zaman ister istemez “Bunu söylemek sana mı kaldı, a Şaşkın?” nidâsıyla başımızı iki yana sallamakdan kaçınamadığımız da bir gerçek. Çünki eğer bir parçalanma tehlikesi sözkonusuysa bu tehlikeye İran’ın daha şiddetli bir şekilde mâruz bulunduğu âşikârdır.
İran, 2006’da yapılan son nüfus sayımına göre 72.904.000 ve hâlen yaklaşık 76 milyon nüfuslu ve 1.648.000 km2 yüzölçümlü bir ülke. Bu nüfûsun yüzde 35/40 kadarı Fars, yine yüzde 35/40 kadarı Âzerî ve Türkmen, yüzde sekiz kadarı Kürd, gerisi ise Belûç, Arab, Ermeni, Mezandarânî ve Gilâkîdir. Bu sonuncular da pek bilmediğimiz Îrânî kavimler.
Eğer bir süredir dünyâya hükmetme istîdâdı gösteren “millî” devlet, yâni daha doğru bir deyimle “kavmî” devlet akımı İran’da da başarıya ulaşırsa oradaki 25 milyon veyâ biraz daha fazla Âzerînin İran’dan koparak kuzeydeki “Azerbaycan Respublikası”yla birleşme ihtimâli herhalde bizim ülkemizdeki Kürdlerin AB adayı ve bölgenin en gelişkin, en müreffeh ülkesi Türkiye’den koparak sonu belirsiz bir mâcerâya atılması ihtimâlinden daha yüksekdir.
NOT: Bugün, 10 Ağustos 1915 târihli Anafartalar Zaferimizin Yıldönümü.
97 sene evvel bugün, Erkânıharb Miralay (Kurmay Albay) Mustafa Kemâl Bey kumandasındaki İmparatorluk Türk kuvvetleri, Çanakkale’nin Anafartalar mevkıinde İngilizlere karşı son derecede kanlı bir süngü muhârebesini kazandı. Bu arada bir şarapnel parçası, Mustafa Kemâl Bey’in sol göğsüne isâbet etdi ve iç cebindeki saat onu mutlak bir ölümden kurtardı.
Bu çarpışmada şehid düşen askerlerimizle, başda daha sonraların Atatürk’ü olmak üzere bütün gâzîlerimizi minnetle anıyorum.