Söze şöyle başlayayım: - Allah Tayyip Erdoğan’ı korusun. Çünkü millet onu Türkiye’nin temsilcisi yaptı, o ise adeta yedi düvel ile mücadele halinde. Buradan bakıldığında Tayyip Erdoğan’ın başarısı Türkiye’nin başarısı, onun düşüşü Türkiye’nin düşüşü ile eş anlamlı hale gelmiş bulunuyor. Bu sebeple “Allah Tayyip Erdoğan’ı korusun” demek, Türkiye yere düşmesin demektir.
Bu mücadele kolay değil.
Elbet, gerçek bir tevekkül ile, önce deveyi kazığa bağlayıp, sonra onu Allah’ın korumasına havale etmek lazım.
Deveyi kazığa sağlam bağlamak demek, “Her işte sünnetullaha riayet” demektir.
Sünnetullah ise sözlükte “Allah’ın adeti-sünneti, Allah’ın koyduğu nizam. Tabiat kanunu. İlahi kanunlar” anlamına geliyor.
Dini kavram olarak sünnetullah ise Allah’ın tabiatı yaratıp devam ettirmek ve toplum hayatını düzenlemek üzere koyduğu kurallar anlamında bir Kur’an-ı Kerim terimidir. Kur’an’a baktığımızda mesela Yaratıcı’nın düşmanla savaşın gereği olarak “Gücünüz yettiğince kendiniz için kuvvet hazırlayın” gibi bir Sünnetullaha dikkat çektiğini görüyoruz.
Bir insan için, bir toplum için, bir devlet için, bir ümmet için kuvvet hazırlamak hayatta kalmanın temel şartıdır. Bir kuşatmayı kırmak için de, yükseklere tırmanmak için de kuvvete ihtiyaç vardır.
İster Türkiye bağlamında düşünelim, ister kaderi pek çok alanda kesişen İslam dünyası bağlamında, 100 yıldan beri güncellenerek dayatılan bir kuşatmayı yarmaya ve yeni nefes alma zemini oluşturmaya çalıştığımız bir vakıa.
Sadece Türkiye bağlamında ele alsak bile, dünyada farklı bir ligde oynamayı hayati önemde gördüğümüz ve bunun adımlarını atmaya başladığımız anda, bunun güç gerektirdiğini gösteren dirençlerle karşı karşıya kalıyoruz.
Türkiye, güç arayışında İslam dünyasını tabii hinterland olarak değerlendiriyor. İster kültürel derinlik olarak bakın, ister tarihi, ekonomik derinlik olarak, potansiyel bir güçlenme alanı olarak İslam dünyasını efektif hale getirmeye yöneldiğinizde, yine bir dirençle karşılaşıyorsunuz. Bu dirençleri, bir süre sonra öfke ile okumak zorunda kalıyorsunuz. Size dayatılanı da, dünyaya dayatılanı da sorguluyorsunuz. Sorgulamanın son derece reel karşılığı var. Ama sorguladıkça, karşınızdaki direncin büyümesi de gündeme geliyor.
Türkiye bir süredir bu gerçeklik ile karşı karşıya.
Dünyanın Türkiye’nin şahsında bir “Tayyip Erdoğan fenomeni”ne tanık olduğu söylenebilir. Ben Tayyip Erdoğan fenomeninin Türkiye için yeni olmadığını düşünenlerdenim. 100 yıldan beri biz, damarlarında paranteze alınmışlığın acısını yaşayarak geliyoruz ve bunun, bizi yönetenlerde yansımasının olmadığını düşünemeyiz. Belki “reel politika” çerçevesinde “risk”in, ülkenin başına daha büyük gaileler açılmasına yönelik “kaygı”nın etkisinden söz edebiliriz. Zaten bu tür niyetler, darbelerle pusturulmuş.
Tayyip Erdoğan, eminim ki reel politik değerlendirmeler yapıyordur, ama hani deyim yerindeyse “Allah’a sığınıp” yolculuk yaptığını da ifade etmek mümkün. “Allah’ın da bir planı var” sözünü, onun derin bir imanla söylediğinde kuşku yok. Belki birilerimizin yüreğinde çok çok reel politik kaygılar dolaşıyordur, “sünnetullah uyarıları”nı yapma gereği kimilerimizin içinde depreşiyordur, Tayyip Erdoğan ise yürüyor. “Yürüyeceksin millet yürüyecek arkandan” gibi yürüyor. Hakikaten de millet arkasından geliyor. Türkiye, bu birliktelikle ilk defa bir darbeyi yere seriyor. “Yedirmeyiz” çığlıkları afakı dolduruyor ve yedirmiyor millet.
“Amerika ve Avrupa Tayyip Erdoğan’ı sevmiyor” dedi bir Amerikalı. Bir başkası “Önce o öldürülmeliydi, darbenin başarısı için” dedi. Tayyip Erdoğan bir paratoner gibi İslam dünyası üzerine yağan şimşekleri kendi üzerine çekiyor ve toprağa veriyor. Yanmadı, onun şahsında Türkiye de yanmadı Allah’a hamdolsun.
Millet adeta onun üzerine kapandı başına bir şey gelmesin diye. 240 şehit, binlerce yaralı o üzerine kapanmanın resmi.
Tayyip Erdoğan kendisine dikkat etmeli, millet kendisine ve liderine dikkat etmeli, Türkiye Türkiye’ye dikkat etmeli, çünkü tüm bir gönül coğrafyasında gözler Türkiye’nin üzerinde.
Allah muhafaza etsin.