Geçtiğimiz Cuma günü, Suriye’nin bir askeri jetimizi düşürmesi vahim bir olay. Bu durumu, kesinlikle paranoya krizlerine kapılmadan, savaş çığlıkları atmadan son derece serinkanlı bir şekilde değerlendirmek ve diplomatik hamlelerle götürmek gerekiyor.
Nitekim hükümet de, uzun bir siyasi değerlendirme ve teknik analizden sonra bu konuda kararlı adımlar atıyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Pazar günü TRT Haber kanalına yaptığı değerlendirmede, olayı bütün detaylarıyla net bir şekilde ortaya koydu.
“Uçağımız uluslararası hava sahasında vuruldu. Suriye hava sahası 12 mil . 13 mil uzakta vuruldu radar verileri pilot kontrolü ortaya çıktığı anda düzensiz hareket başladığından kontrolü kaybettiği için vurulduğu andan sonra Suriye karasularına 8 mil açıkta düştü.”
Ayrıca Davutoğlu, Suriye’nin “uçağın Türkiye’nin olduğunu bilmiyorduk” tezini de net bir şekilde çürüttü: “Dakika dakika istihbari çalışmalar yapıldı. Elimizde bazı telsiz kayıtları da var. Suriye’nin açıklaması gerçekle örtüşmüyor.”
Tablo bu. Peki Suriye neden böyle bir çılgınlığa cüret edebilmiştir?
İçeride kendi halkına karşı giriştiği katliamlar yüzünden, bütün dünyanın gözü ve nefreti üzerindeyken, Türkiye’yi kışkırtmak nasıl bir akıl tutulmasının eseridir?
Herhalde Suriye, Türkiye ile sıcak bir savaşa girişmek için can atıyor olamaz. Ayrıca bütün dünya biliyor ki, Türkiye asla Suriye ile savaşa girmek niyetinde değil. Türkiye, Suriye krizinin başladığı ilk günden bu yana, bölgesel ve küresel bütün platformlarda bunu açıkça deklare etti.
Şam’ın bu cüretkar tavrının arkasında bir takım komplo teorilerinin olabileceğini düşünmek elbette mümkün. Türkiye’nin, son dönemde bölgesel bir aktör olarak öne çıkması dikkate alındığında, her türlü komplonun da ihtimal dahilinde olduğunu görmek gerekiyor.
Ama unutmayalım ki, BM gözlemcilerinin gözü önünde kendi halkını katletmekten çekinmeyen, aklını yitirmiş bir Baas rejiminden söz ediyoruz.
Bir kere, Şam’daki katiller çetesini normal insanlar kategorisinde değerlendiremeyiz. Şam yönetimi, tam bir şuursuzluk halinde kendi sonunu hazırlamaktadır. Bu saatten sonra akılla hareket etmesi de mümkün değildir.
Hemen belirtmek gerekiyor ki, Türkiye kesinlikle tarihsel tecrübesi ve devlet aklının ışığında hareket edecek ve bir Müslüman Arap ülkesine savaş ilan etmeyecektir.
Çünkü, Türkiye’nin tarihsel medeniyet vizyonu, Suriye’deki üç beş Baas çetesinin kışkırtmasıyla kirletilmeyecek kadar değerlidir.
Türkiye, Ortadoğu coğrafyasında “model ülke” vizyonuna sahiptir. Özellikle AK Parti iktidarı son on yılda, uzun yıllar Müslüman halklarla yaşanan bir fetret döneminin ardından kurduğu vizyoner ilişkiyi, kendi halkının çocuklarını kadınlarını katleden Baas şebekesinin kışkırtmalarına heba etmeyecek kadar akıllıdır.
Bunun için de, büyük devlete yakışır bir olgunlukla diplomatik yolları ve uluslar arası hukuku sonuna kadar kullanacak ve son günlerini yaşayan Esad rejiminin küçük oyunlarına gelmeyecektir.
Bu konuda Ankara, NATO ve BM nezdinde girişimlerde bulunmuş, Arap Ligi ve AB zemininde haklılığını en net şekilde ortaya koymuştur.
Nitekim, Amerika dahil tüm ciddi ülkelerden Türkiye’nin haklılığını teyit eden açıklamalar gelmiş, Avrupa Birliği de en net şekilde Suriye’nin saldırganlığını kınamıştır. NATO’nun nihai karar organı olan dışişleri bakanları da bugün Türkiye gündemiyle toplanıyor.
Savaş çığırtkanlığı yapan çevreler bilmeli ki, Türkiye can çekişen Esad ve adamlarının akılsızlıklarına rağmen, Müslüman halklara asla silah doğrultmayacaktır.