Hafta sonu, İnkılab Yayınlarında, yayınevi sahibi Hasan Güneş abinin misafiriydik. Dostların da hazır olduğu güzide bir mecliste, bir ay kadar önce Beyan yayınları arasında çıkan "Yolcîtî" kitabım hakkında konuşuyorduk. Dostlarımın kitapla ilgili sorularına cevap vermeye çalıştık. En çok merak edilen ise doğal olarak kitabın adıydı.
Yolcîtî yolculuk demektir. Türkçe bir kelimenin, Kürtçe bir ek almış ve son dönemlerde bölgede iyice yaygınlaşmış halidir. Aslında Kürtçede yolculuğa "rêwîtî" denir. Bölgede ve ülkenin genelinde yaşanan sosyal kaynaşmanın dildeki yansıması olarak bu ve benzeri kelimeler iyice yaygınlaşmıştır. Diller bu tür ortak kelimelerle birbirlerine bağlanıyorlar adeta. Tabiat kanunlarının esası varlıkların birbirleriyle bağlantılı olmasıdır zaten. Tabii bir olgu olarak toplumsal kaynaşma da hayatta, dilde, geleneklerde, kısacası hayatın her alanında kendini gösterir. İnsanın görevi, modernizmin dayattığı gibi bu yönelimi sekteye uğratmak, kesmek, durdurmak, bir coğrafyaya, bir etnisiteye, bir beldeye hapsetmek değil, bu tabii esastan hareketle varlıklar, insanlar, hayat tarzları ve diller arasında yeni bağlantılar kurmaktır. Kitapta bunu yapmaya çalıştım ya da tespit ettiğim, gözlemlediğim bu tür bağlantıları gözler önüne serdim.
Ortak kelimelerin, birbirlerinden fersah fersah uzak beldeleri, köyleri, şehirleri, ülkeleri birbirine bağladığını vurguladım. Mesela dedim, bir kelimenin sırtına binip Erciş'ten Hindistan'a mana âleminde bir yolculuk (yolcîtî) yapmanız mümkündür. Erciş'te "Zorava" diye bir köy var. Zor ve bina etmek, kurmak anlamına gelen "ava" kelimelerinden oluşuyor. İsimden hareketle köyün zorla kurulduğunu anlayabilirsiniz. Artık ne tür bir zorluk ise. Biraz ötede Muradiye'ye doğru Nezirava köyü var. Nezir adlı birinin kurduğu o kadar belli ki. İran hududunu geçiyorsun, bu sefer "ava" kelimesi "abad" halini alıyor. Mehabad çıkıyor karşına. Böyle böyle bir kelime ile İslamabad'a, Haydarabad'a kadar gidebiliyorsun. Hem de bölgelere göre renk ve format değişikliğine uğramasına rağmen anlam değişikliğine uğramayan bir kelime aracılığıyla. İslam medeniyetinin varlıkları, insanları, hayatları birbirine bağlamasının somut bir örneği.
Kur'an-ı Kerim'de müşrikler ile ilgili olarak "dinlerini parça parça ettiler" (En'am, 159) buyuruluyor. Bu ayette, İslam dışı anlayışlarda başta din olmak üzere olgular arasındaki tabii bağın koparıldığına işaret ediliyor. Birden fazla tanrıya inanmak, aslında varlıklar arasındaki bağı koparmak demektir. Modernizm bu koparıcı, parçalayıcı anlayışın bir devamı olarak sosyal hayatta da insanlar, diller, beldeler, köyler, ülkeler, etnisiteler, milletler arasındaki bağları kopararak her birini kendi zindanına hapseder.
Nitekim adlarını çocukluğumdan beri bildiğim yukarıda sözünü ettiğim köylerin isimleri çağdaş zihniyetin egemenliği ile börtü böcek gibi isimlerle değiştirilmiş. O köylerden birinin adı ile köyün sınırlarının dışında bir adım bile atamazsınız. En yukarıda dini parçalayan anlayış, en dipte hayatları da kaçınılmaz olarak parçalamıştır.
Çağdaş olmadıkları zamanlarda insanlar, bir kelimenin sırtına binip mesela Erciş'ten Hindistan'a gidebiliyorken, artık köylerinin dışına bile adım atamıyorlar. Anlam kanatları kırılmış çünkü.