28 Şubat yargılamalarına temel teşkil eden 5 numaralı CD’nin sahte çıktığı haberini önceki gün gazetelerde okudunuz. (“Balyoz ve Ergenekon soruşturmalarında elde edilen ünlü 5 numaralı CD” diyeyim de, anlayın...)
Kimse bu olayın üzerinde durmadı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “seviyesiz” sataşmalarından fırsat bulup, biz de “Ne oluyor?” diye bakamadık.
Şu olmuş:
28 Şubat soruşturmasını yürüten paralelci polis ve savcılar, bu imal edilmiş CD’den hareket etmişler...
Soruşturma çürük başlatılmış, sizin anlayacağınız.
Çürük başlatılan soruşturmanın nasıl neticelendiğini biliyorsunuz. Demek ki, 28 Şubat soruşturmasında derine inmeyi engelleyen “mekanizma” harekete geçirildi ve hem birtakım isimler korundu, hem de deliller karartıldı.
Demek ki paralel el devredeydi.
Böyle mi anlamalıyız?
Çok sürmedi, başta 28 Şubat darbesinin en ateşli ismi Çevik Bir olmak üzere, bütün sanıklar tahliye edildi.
Söylemesi ayıptır, tahliyeleri müteakip, bu köşede, “bu tahliyeler bir şeylerin habercisidir” diye yazmış ve soruşturmanın özellikle sulandırıldığını iddia etmiştim. İddiamda haklı çıktığımı söylersem, abartmış olmam herhalde. Haklı çıktım çünkü. (21 Aralık 2013 tarihli yazıma bakılabilir.)
Evet, 28 Şubat tahliyeleri bir şeylerin (pis bir şeylerin) habercisiydi.
Paralel organizasyon, “pis oyunları”ndan birini daha oynuyordu.
Hatırlayalım:
Darbe girişimini (Balyoz, Ergenekon vs...) ağır müeyyidelere bağlayan “Yüce Türk Yargısı”, apaçık bir darbe olan (“Bu bir postmodern darbedir” demişti sanık Erol Özkasnak) 28 Şubat’ı akladı.
Buradan şu sonucu çıkarabilir miyiz?
Darbe yapabilirsin ama girişimde bulunamazsın... Madem giriştin, işi mutlaka neticeye bağlamalısın.
Benzetmek gibi olmasın, 28 Şubat davası tahliyeleri, bana, “Samet Kuşçu olayı”nı (“9 Subay davası” tahliyelerini) hatırlatıyor.
Samet Kuşçu, bir darbe girişimini ihbar etmişti. İhbara konu olan hadise, bir yönüyle Sarıkız, Ayışığı, Eldiven ve sair darbe girişimlerini hatırlatıyordu ama muhakeme sürecinde sanıklara farklı bir tarife (28 Şubat sanıklarına uygulanan tarife) uygulandı. Küçük gözaltılarla iktifa edildi ve “hızlı” bir muhakemeden sonra tahliye kararı çıktı. Bir süre sonra da sanıklar beraat ettirildi ve dosya kapandı.
Samet Kuşçu hadisesinden sonra, Menderes’e karşı yeni bir ittifak oluştu.
Daha doğrusu, var olan ittifaka yeni unsurlar eklendi: Bir taraftan eylemlerinin takibatsız kalmasından cesaret alan subaylar, diğer taraftan “siyasi hasım” rolü oynayan olan CHP ve yüksek bürokrasi (“devlet içinde devlet” görüntüsü veren unsurlar), ülkeyi 27 Mayıs’a götürecek olayların zeminini hazırladılar.
Menderes dönemindeki ittifakın bir benzerini bugün de görüyoruz.
Menderes döneminde işaret fişeğini, 9 subayı salıveren Askeri Mahkeme çakmıştı.
Bugünün işaret fişeği ise 28 Şubat sanıklarının tahliye edilmesidir.
Erdoğan nefretinin motive ettiği ve alesta tuttuğu, üstelik farklı renkler barındıran, hatta “dış ayağı” da bulunan bir ittifak bu... Birbirleriyle hasım olması gereken unsurlar, Gezi’cisi, solcusu, Kemalist’i, Emniyet’çisi, yüksek yargı bürokratı, Beyaz Türk’ü bu nefret temelinde birleşmiş durumdalar.
Hikâye, 7 Şubat’la başladı... Ardından Gezi ayaklanması, ardından 28 Şubat’çıların tahliye edilmesi, ardından 17-25 Aralık girişimleri, ardından MİT TIR’larına yapılan baskın, ardından liberal görünümlü çakalların başlattığı “27 Mayıs benzeri bir müdahale gündeme gelebilir” kampanyası...
Hülasa...
Darbe süreci bitmedi ve paralel organizasyon “çalışmalarına” devam ediyor.