İfşa ediyorum: Paralel yapıya en sert itiraz Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ve “kumpas mağdurları”ndan değil, ismini birazdan zikredeceğim adamdan geldi.
Hem de ne itiraz...
Bu adamın ismi Kemal Kılıçdaroğlu.
Kendisi CHP’de genel başkanlık yapıyor.
Bu makama seçilmek için hangi “siyasi basamakları” tırmandığını, vaktiyle Atatürk’le İsmet Paşa’nın da oturdukları koltuğu hak etmek için hangi fedakârlıklarda (!) bulunduğunu anlatma görevini, yakın tarihimizin canlı tanıklarından biri olan ve aynı zamanda bir “dinleme/görüntüleme servisi”ne patronluk yapan Fetullah Gülen’e bırakıyorum.
Fetullah anlatsın.
O kameraları oraya kim koydu?
Kameraların tespit ettiği görüntüler hangi “mutemet el”e ulaştırıldı?
Görüntülerin yayınlanmasını müteakip hangi genel başkan koltuğunu bırakmak zorunda kaldı?
Boş koltuğa aday aranırken, neden bütün bakışlar “dosyalı siyaset” yaptığı söylenen Kemal Kılıçdaroğlu’na döndü?
Kılıçdaroğlu’na o dosyaları temin eden “el” ya da “eller” hangi kirli yapının elemanlarıydı?
Koltuğunu boşaltmak zorunda kalan genel başkan, neden başka camialar dururken, sonradan FETÖ adını alacak camiayı töhmetten kurtaracak bir açıklama yapmak zorunda bırakıldı? Bir şeyden mi korktu?
Soru çok...
Peki, nasıl oluyor da, “paralel yapı”ya yönelik en sert itiraz, paralel yapının var ettiği söylenen bir adamdan (Kılıçdaroğlu’ndan) geliyor?
Şöyle oluyor:
Cumhuriyetgazetesi, geçenlerde bir manşet attı; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünürü Orhan Uzuner’i “silahlı milis ordusu” kurmakla suçladı.
Suçlama, birkaç gün boyunca sosyal medya adı verilen çirkef ortamında döndürülüp durdu.
Gerçek sonradan anlaşıldı.
Orhan Uzuner, olası bir kalkışmaya ve darbe girişimine karşı halkı teyakkuzda tutacak (daha doğrusu “haberleşmeyi” sağlayacak) bir “WhatsApp grubu” oluşturmuş, adını da “Kardeş kal Türkiye” koymuş.
Hepsi bu...
Gözler, doğal olarak, militanları, hızla silahlanan milisleri, bu milislere eğitim veren devlet görevlilerini ve milislerin konuşlandıkları yeraltı hücrelerini aradı ama bir şey bulunamadı. Daha doğrusu, ortaya “WhatsApp grubu” dışında bir kanıt sunulamadı.
Peki, “yalan haber”i kabak gibi sırıtan Cumhuriyet gazetesi özür diledi mi?
Dilemedi.
Tezvirat bayrağını bu kez, “dürüst gazeteci” Doğan Akın’ın patronluğunu yaptığı “T24” adlı çirkef site devraldı. Şu başlığı atarak Cumhuriyet’in yalanını tekrarladı: “Erdoğan'ın dünürü, kurduğu grubun toplantısında böyle konuştu: Gerektiği zaman kullanacağımız silah var!”
Kemal Kılıçdaroğlu burada devreye girdi işte... Yalancı Cumhuriyet gazetesinin yalancılığa tur bindiren muhabiri Ayşe Sayın’ın, “Cumhurbaşkanı’nın dünürünün darbe girişimine karşı halkı sokağa dökmek için özel örgütlenmeye gitmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine şu açıklamayı yaptı: “Tek bir şey söyleyeceğim: Paralel devletin ne olduğunu, bunun faturasının neye mal olduğunu millet gördü. Kimse yeni bir paralel devlet kurmaya teşebbüs etmesin.”
Bu yazıdan çıkarılacak sonuç şu:
BİR- Bu ülkenin meslek kuruluşları yalanlara erketelik yapmak dışında bir işe yaramıyor.
İKİ- Kemal Kılıçdaroğlu yalan söylemeye utanmıyor.
ÜÇ- Yalan söylemeye utanmayan Kılıçdaroğlu, “millet gördü” dediği “olan” paralel yapıya karşı hâlâ esaslı bir itiraz geliştirmiş değil... Ama “olmayan” ve “muhayyel” paralel yapıya karşı sert açıklamalar yapabiliyor. Dahası, bunu insanlığına yakıştırabiliyor!