DARBELERDEN ve darbe teşebbüslerinden çok çekti Türkiye. Huzur ve refah yolunda önüne konan engelleri seçimlerle bertaraf etmeyi kısmen başardı, ama 12 Eylül Anayasası hala ayak bağı olmayı sürdürüyor.
Bu millet 17-25 Aralık yargı kılıflı darbe teşebbüsüne siyasal cevabını o günden sonra yapılan bütün seçimlerde tüm açıklığı ile verdi. Darbe heveslilerinin millet nezdinde itibarları olmadığı ayan beyan ortaya çıktı.
Darbelerden hukuk önünde hesap sormak Ak Parti iktidarından önce akıllara bile gelmiyordu. Şimdi önümüzde çok önemli bir fırsat var: 17-25 Aralık darbecilerinin yargılanması.
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan şöyle diyor: “Son iki yıldır sürdürülen hukuki ve idari süreçler, titizlikle yürütülen soruşturmalar neticesinde bu şebekenin nasıl bir ihanet içinde olduğu, karanlık ilişkileri birer birer ortaya çıkıyor. Ne diyorlar, ‘haram lokma yemedik’. Şov yapıyorlar. Sınav sorularını çalmaktan, yolsuzluğa, himmet paralarını Türkiye karşıtı lobilere peşkeş çekmeye kadar, gırtlaklarına kadar harama bulaştıkları görülmüştür.”
Bu sözlere katılmamak mümkün değil. Ama benim bir endişem var. Cumhurbaşkanımızın “titizlikle yürütülen soruşturmalar” kanaatini zedeleyen adımlar görüyoruz. Böylece de işin sulandırılması tehlikesiyle yüz yüze gelmiş oluyoruz. Ergenekon davasına benzer bir sürece girmemeli bu paralel yapı soruşturması. Sulandırıldığı için Ergenekon sanıkları birer birer tahliye ediliyor.
Bu işle uğraşan hâkim ve savcıları tahrik etmeye çalışanlar var bir de. Onların adını internetteki bir arama motoruna yazın, yanına da ‘Türkçe olimpiyatları’ diye ekleyin. Bakın bakalım paralel yapıya ne övgüler sıralamışlar.
Bu konuyu bundan bir yıl önce, 2 Kasım 2014 tarihli “Paralel yapı derken...” başlıklı yazıda ele almışım. O günkü kaygılarımın bugün bazı davalarda ortaya çıkması gerçekten üzücü. O yazıdan bir bölümü tekrarlamakta fayda var:
“Hiçbir siyasi sorumluluk almadan her türlü yetkiye sahip olmayı kendisi için bir hak olarak gören Grupla her seviyeden her türlü insanın bir zamanlar farklı ölçek ve biçimde ilişkisi olmuştur. Benim de bu camiadan merhaba dediğim insanlar vardı. İzmir’de kurdukları üniversitenin kuruluş aşamasında bazı işlerine el attığım da olmuştur. Çevremdeki pek çok kişi Türkçe olimpiyatlarına katılırken ben uzak durmayı tercih ettim. Tanıdığım bir sürü insan Cemaatin yurt dışı faaliyetlerini izlemeye giderken tavrımı bilen ‘abiler’ bana teklif bile etmedi böyle bir seyahati.
Son zamanlarda, Gülen Grubuna bu kadar mesafeli duran beni bile çok rahatsız eden bir tavır ortaya çıkıyor. Vaktiyle şöyle ya da böyle bu grupla ilişkisi olmuş herkesi ‘paralelci’ yaftası ile itham eden bir anlayış gelişiyor. Bu doğru değil. Eğer bir kimse hâlâ camianın yanlışlarını görmüyor, 17 - 25 Aralık için yolsuzlukların takibi aldatmacasını sürdürüyorsa hain değilse bile gafildir. Fakat bu yanlışları görüyor ve hakkı teslim ediyorsa bu insanlara haksızlık etmemek gerekir.”
Bir kimsenin 17 Aralık’a nasıl baktığını anlamak çok mu zor? Hiç de değil. Yeter ki işin kolayına kaçılmasın.
Yukarda sıraladığım kaygıları benden daha iyi dile getiren biri var: Fehmi Koru. 14 Aralık tarihli “Adalet herkese lazım” başlıklı yazısını öncelikle hukukçular okumalı.
Osmanlı, tarihi boyunca nice isyanlar ve darbeler gördü. Hepsinin hakkından geldi. O kalkışmalarla paralel yapı arasında bir fark var. Tabir yerini bulur mu, bilmiyorum, ama Osmanlıya isyan edenler yerliydi. Paralel yapı dış desteklerle isyana kalkıştı. Demek ki çağdaş isyan böyle oluyor.
“Adalet mülkün temelidir” demeye devam etmek istiyorum ben.