Evvelsi gün Yargıtay Birinci Başkanvekilliği seçimleri de tamamlandı.
Daha doğrusu yüksek yargı mensuplarımız taş atıp kolları ağrımasa da 97. turda artık yoruldular.
Biz yine de çok şükür diyelim ve salt çoğunluğun sağlanmasında emeği geçen yüksek yargıçlarımıza teşekkür edelim. Zira 2014’ün Haziran ayının 30’unda başlayan ve dahi normalinde 5 tur halinde yapılan seçimin; her ne kadar kimin seçileceği seçim öncesinden belli olsa da garip inatlaşmanın devam etmesi durumunda Allah korusun bu yıl tamamlanamayıp 2015’e de sarkabilir, bir krize dönüşebilirdi.
Tüm dünyaya ve dünya basınımızın biricikleri New York Times, The Economist’lerinin kapaklarına manşetlerine taşınır da rezil rüsva olmamız an meselesiydi! Hafazanallah!
Gidişat onu gösteriyordu.
Çok şükür! Çok şükür!
Bu sütunların okuru ‘Peki kim seçildi?’ sorusunu yöneltmezler!
Zira, bu sütunların okurları çok şanslı olup, 26 Eylül tarihinde okudukları satırlardan Yargıtay Birinci Başkanvekilliği’ne 19. Hukuk Dairesi Başkanı Seyit Çavdar’ın geleceğini biliyorlardı.
Gelelim Anayasa Mahkemesi’nin vereceği ret kararlarına!
Daha doğrusu paralel yapının Haşim Kılıç üzerinden operasyon yapmayı planladıkları 24 Eylül tarihli ‘Yargıya yatak odalı ve iple tehdit’ başlıklı yazımda yazmıştım.
Paralel yapı için hayat memat meselesi olan HSYK seçimlerinde istedikleri sonucu alamayan paralel yapı önümüzdeki süreçte Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi gibi güçlü oldukları yerlerden operasyon yapmaya devam edecekler.
Biliyorsunuz paralel yapıyla hukuki mücadelenin ana merkezi İstanbul ve İstanbul Sulh Ceza Mahkemeleri. Paralel yapı mensubu olan Eskişehir Hakimi Mehmet Karanfil ‘Halk adil bulmuyor, Sulh Ceza Hakimlikleri kaldırılsın’ diyerek Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. (Anayasa Mahkemesi zaten yol geçen hanına döndü )
Haşim Kılıç önündeki yasalara, kanunlara, hukuk kurallarına bakarak değil, medyadan ‘Yaşa Haşim Kılıç’ alkışlarına göre ret üstüne ret veriyor. Twitter kararını vesaire hatırlayın.
Neyse...
Ekrem Dumanlı da hemen haber yaptı ‘Mehmet Karanfil AYM’ye başvurdu’ diyerek. (Hatırlamakta fayda var, dönemin HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur Hürriyet ve Zaman gazetesine 26 Temmuz’da verdiği röportajlarda Sulh Ceza Hakimliklerini itibarsızlaştırmaya yönelik açıklamalarda bulunmuştu. )
Anayasa Mahkemesi’nin bugün yarın vereceği kararlardan birisi Sulh Ceza Hakimliklerinin kaldırılmasına yönelik. SCH’ya gerek yoktur kararı çıkacak ki, bugüne kadar SCH’ler tarafınan yapılan, başta casusluk, darbeye teşebbüsten tutuklu bulunan paralel yapı mensubu tüm şüphelilerin tahliyesi demektir bu.
Bu yetmeyecek tabii ki.
İkinci kararı ise tutuklu olan şüphelilerin tutuklamalarına ilişkin olarak direkt ret vermek. Şöyle ki, 22 Temmuz operasyonuyla tutuklanan emniyetçilere yönelik soruşturmada polis başmüfettişleri de soruşturma yaparak rapor hazırladılar.
Bu soruşturmalar neticesinde Selam Tevhit, 17 ve 25 Aralık gibi dosyalarda bir takım hukuksuz dinlemelerin ve bazı kayıtların silindiği tespit edildi. Dolayısıyla bunlar rapor haline getirilip, hem idari hem de adli yönden gereğinin takdir ve ifası için adli ve idari makamlara gönderildi.
İşte Haşim Kılıç ‘Polis başmüfettişlerinin raporlarını’ gerekçe göstererek şunları söyleyecek kararında... Diyecek ki Haşim Kılıç “Polis baş müfettişlerinin düzenlemiş olduğu raporlar, idari niteliktedir. Zira müfettişlerin yapmış olduğu görev adli değil idaridir. Polisler yaptıkları dinlemeleri hakim kararıyla yapmışlardır. Bir usulsüzlük tespit edilse dahi idari bir kurumun düzenlemiş olduğu rapora soruşturma yapılarak adli bir hüküm ihdas edilemez. İşlem yapılamaz.”
Sonuç olarak lafı dolandıracak, allayacak pullayacak, özgürlük diyecek, hukuk diyecek, tarafsızlık diyecek ama bunu diyecek.
Oysa ki, polis baş müfettişleri bu soruşturmayı yürütürken, darbe kalkışmasında bulunan meslektaşları hakkında soruşturma yaptı bu bir. Yasal mevzuatlarda polis baş müfettişlerinin polis memurları hakkında idari yaptırım talebi olduğu gibi, düzenlemiş oldukları raporlar hakkında da gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet savcılıklarına rapor gönderme yetkileri vardır, bu da iki.
Öte yandan 17 ve 25 Aralık ve Selam Tevhit dosyalarını düzenleyen hukuka aykırı dinleme ve diğer işlemleri yapan polislerle ilgili işlemler Cumhuriyet Savcılığı tarafından düzenlenen evraklar neticesinde yürütülmüştür. Yani savcılar 22 Temmuz operasyonu dediğimiz soruşturmayı yürütürken kendileri bizzat toplamış oldukları delillere dayanarak hareket etmişlerdir. Sadece Polis başmüfettişlerinin düzenlemiş olduğu raporlara dayanarak karar vermemiştir.
Velhasıl kelam, Haşim Kılıç hukuka göre değil, yasalara göre değil, Türkiye’nin kaderini yakından ilgilendiren bu davada paralel yapının memnuniyetine bir de kendi kişisel öfkesini katarak karar verecektir.
Anayasa Mahkemesi tamamen yasal prosedüre göre yürütülmüş, belli bir aşamaya getirilmiş veya sonuca bağlanmış bir soruşturmayı sanki başından beri hukuksuz ya da usule aykırı yürütülmüş gibi ön yargıyla toptan değerlendirerek hak ihlali kararı verecek.
Ey gidi Haşim Kılıç hangi kararlardan hangi kararlara...