Yarın pişman olabileceğimiz işlerin içinde olmaktan kaçınmak mümkün mü acaba? Çoğu kere mümkün... Yeter ki önyargılarımızdan kurtulabilelim.
Gülen grubu öylesine yanlış işlerin içinde ki insanın havsalası almıyor. 17 Aralık ve 25 Aralık yargı kılıflı darbe teşebbüsünü bize yolsuzluk adı altında yutturmaya çalışıyorlar. Oysa ortaya dökülen marifetleri, nasıl her alanı örümcek ağı gibi sardıklarını gösteriyor. Bu sebeple Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'ın hassasiyetini paylaşmamak mümkün değil.
Hiçbir siyasi sorumluluk almadan her türlü yetkiye sahip olmayı kendisi için bir hak olarak gören Grupla her seviyeden her türlü insanın bir zamanlar farklı ölçek ve biçimde ilişkisi olmuştur. Benim de bu camiadan merhaba dediğim insanlar vardı. İzmir’de kurdukları üniversitenin kuruluş aşamasında bazı işlerine el attığım da olmuştur. Çevremdeki pek çok kişi Türkçe olimpiyatlarına katılırken ben uzak durmayı tercih ettim. Tanıdığım bir sürü insan Cemaatin yurt dışı faaliyetlerini izlemeye giderken tavrımı bilen ‘abiler’ bana teklif bile etmedi böyle bir seyahati.
Son zamanlarda, Gülen Grubuna bu kadar mesafeli duran beni bile çok rahatsız eden bir tavır ortaya çıkıyor. Vaktiyle şöyle ya da böyle bu grupla ilişkisi olmuş herkesi ‘paralelci’ yaftası ile itham eden bir anlayış gelişiyor. Bu doğru değil. Eğer bir kimse hala camianın yanlışlarını görmüyor, 17 - 25 Aralık için yolsuzlukların takibi aldatmacasını sürdürüyorsa hain değilse bile gafildir. Fakat bu yanlışları görüyor ve hakkı teslim ediyorsa bu insanlara haksızlık etmemek gerekir.
Bu işten çok kimsenin rahatsız olduğunu biliyorum. Bunlardan biri ‘İnternet Haber’den Süleyman Özışık. ‘Bizim cellatlarımız’ başlıklı yazısı daha çok ‘paralelci’ yaftasını kasıtla kullananları ele alıyor olsa da dikkat çekmek istediği husus önemli, http://www.internethaber.com/bizim-cellatlarimiz-16829y.htm. Benim üstünde durmaya çalıştığım ise bir kastı olmadan hatta iyi niyetle bir zamanlar camia ile ilgisi olmuş kimseleri paralelci yaftası altına alanların özensizliği. Bazı şeyleri iyi niyetle yapmak insanı sorumluluktan kurtarmaz. Kul hakkı diye bir şey var. Allah’ın Sevgilisinin "kalbini mi yardın?" sualine muhatap olan sahabeyi ve olayı hatırlayalım. Bir de Kur'an'ın ulu emirlerini: "İyi anlayıp dinleyin" ve "Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin." Nisa/94 ve Maide/8.
Şimdi mesela Bülent Arınç’ı vaktiyle Camia ile arası iyi idi diye paralelci ilan edebilir miyiz? Etrafınızdaki insanlara bakın, çoğunun Gülen Grubuyla bir münasebeti olmuştur. Kiminin Grubun okullarında çocuğu okumuştur, kimi maddi destek vermiştir, kimi toplantılarına katılmıştır, kimi de onları destekleyen yazılar kaleme almıştır. Bunlardan biri bugün haklı olarak onlara ateş püsküren Akit yazarı Hasan Karakaya’dır. Temmuz 2011’deki “Türkçe olimpiyatlarında milli takım ruhu...” başlıklı yazısı cemaatin faaliyetlerine övgü yağdırıyor, http://tr.fgulen.com/content/view/19500/12/. Yazı,Fethullah Gülen’in çok hoşuna gitmiş olmalı ki kişisel sitesine bile yerleştirmiş. Hasan Karakaya için yapamayacağımız bir ithamı başkasına layık görürken durup bir düşünmemiz gerekmez mi? Aynı şeyi Hasan Karakaya’dan beklemek de yerinde olmaz mı?. Kısacası bir kimsenin paralel yapı ile ilişkisinin hangi mertebede olduğuna 17 ve 25 Aralık sonrası tavrına bakarak karar vermek hakkaniyete riayet açısından önemli olsa gerek. Yargı darbesi içinde olanlar ya da bir kumpasın içindekiler zaten bu yazının mevzuu değil.
Üniversitelerdeki rektör seçimleri bu tartışmayı alevlendirecek gibi gözüküyor. Bilen bilmeyen, üniversitelerin içine vakıf olan olmayan konuşuyor. Kendi gücünü yetersiz bulanlar siyasilerden ve başka kanatlardan kendilerine destek arıyorlar. Evet, yükseköğretim sistemimizi gözden geçirmeliyiz. Bu doğru. Fakat galiba önce insani hasletlerimizi gözden geçirmek mecburiyetine doğru gidiyoruz. Bu da işin acı tarafı. Hadi gayri ahlaki demeyeyim ama etik ilkelere hiç uymayan yollara başvuranlardan rahatsız olmamak mümkün mü? Böyle yöneticilere üniversiteleri teslim etmek geleceğimizi karartmakla eşdeğer değil mi?
Aslında bugün Tunus intibalarımı ve Raşid Gannuşi ile sohbetimi yazacaktım. Olmadı. Oysa 2011 seçimlerinden sonraki Tunus yazıma ilave edilmesi gerekenler vardı. Kısmet diyelim.