Türkiye’de siyasetin her seçim sandığında sıfırdan yeniden kurgulandığı dönemler geride kalsa da; 7 Haziran seçimlerinin yeniden inşa üzerinde önemli bir viraj olduğu tartışılmaz.
Seçim barajının ne kadar demokratik olduğu ya da olmadığı tartışmasını bir kenara bırakıyorum. Sadece birkaç cümle. Bu konuda atılmak istenen adımlara, şaşırtıcı biçimde destek vermeyen muhalefetin, şimdi zaten şikayet etmeye hakkı yok. Öte yandan böyle bir barajın, sanıldığının aksine demokratik işleyişi destekleyen yanları olduğunu da düşünüyorum.
Artık kuşkuya yer bırakmayacak biçimde farklı arayışların, özellikle de AK Parti iktidarını durdurma ya da zayıflatma yönündeki projelerin bir uzantısı olarak sahnede yer alan HDP’nin; geçmişteki iddialarını neredeyse inkar edercesine böyle bir oyunda niçin yer aldığını belki de yıllarca tartışacağız.
Sorun HDP’nin barajı geçmesi ve Meclis’te yer alması mı? Elbette hayır. Halihazırda bu partinin Meclis’te milletvekilleri var. Yeni dönemde de bunun tekrarlanması veya bu sayının artması ya da eksilmesi de elbette sorun olamaz. Aksine böyle bir temsilin Türkiye’yi rahatlatacağını, farklı zeminlerde devam eden siyasi arayışları, meşru temele oturtacağını söylemek de mümkün.
Ancak bu tabloda giderek tuhaflaşan boyutlar var. HDP, siyasetin demokratik meşru zeminlerde inşa edilmesi yönünde çaba göstermek yerine, terör örgütüyle paralel olarak devam etmesinde sakınca görmediğini ortaya koyuyor. Demokratik temsil açısından sorunların giderek azaldığı, hak ve özgürlük arayışlarının önündeki engellerin büyük ölçüde ortadan kalktığı bir ülkede, böyle bir ‘paralel siyaset’ nasıl kabul edilebilir ki.
Bu başlıkta daha tuhaf olan bir nokta var. Bir siyasi parti ve terör örgütü arasında yıllardır devam eden birlikteliğin, yeni Türkiye’de devam etmesinde birilerinin sakınca görmemesi. Birileri kimler? İstanbul sermayesinin bir bölümü. Onların gizli açık uzantısı medya grubu. Demokrasiyi ancak kendi sınıfsal çıkarları devam ettiği takdirde destekleyen, AK Parti’nin temsil ettiği geniş kesimleri ise sadece kendilerinin kullanabileceği ‘hamallar’ olarak gören kimi aydınlar.
Yakın tarihe kadar ayrılıkçı Kürt hareketinin bir siyasi partiden çok terör örgütü üzerinden kendisini ifade etmesi, binlerce insanın hayatına, telafisi mümkün olmayan maddi ve manevi kayıplara mal oldu. Tüm bunlara rağmen, evlatlarını dualarla askere uğurlayıp, bayraklara sarılı tabutlarla teslim alan insanlar, sadece başka acılar yaşanmasın ve ülkenin geleceği kararmasın diye eşsiz bir sabır ve sükunetle hareket ettiler bugüne kadar.
Şimdi o insanların gözünün içine bakarak, arsızca elini kandan çekmeyen ve bunu da marifetmiş gibi anlatan sözüm ona siyasetçileri şirin göstermek için taklalar atanlar, eninde sonunda bu sabrın ve sükunetin gazabına uğrayacaklar. Bu gazap, onların şirin gösterdiği şebekelerin anladığı gibi elini kana bulamak veya 6-8 Ekim 2014’de olduğu gibi sokakları yangın yerine çevirmek şeklinde olmayacak. Milletin gazabı çok farklıdır ve onun evlatlarına kıyanları pamuklara sarıp saz çaldıranlar eninde sonunda bunu tadacaktır.
Artık bir dönüm noktası. Bir siyasi parti, terör örgütüyle paralel hareket etmeyi, en azından bu yönde ciddi bir kararlılık göstermeyi tercih ettiği takdirde, meşru siyasetin ve geleceğin bir parçası olacak. Aksi takdirde onunla tarihe gömülecek.
Sadece korkaklar ve kendilerinden emin olmayanlar paralel yapılar icat ederek yol alırlar. Paralel yapıların aralarında ittifak etmeleri tam da bu nedenle şaşırtıcı değil.