Geçtiğimiz cumartesiyi pazara bağlayan gece Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) intihar dalışı yaptı. Yetkisi olmayan bir mahkeme, yetkisi olmayan bir diğer mahkemeye yetki vererek karar çıkartmaya çalıştı. Yeminli hükümet düşmanları bile köşelerinde ya da ekranlarda bu durumu savunamadı. Savunmak için çok çırpındılar ama yetkinin Sulh Ceza Hakimlerinde olduğunu gördüler.
Paralel hakimler kendi kariyerlerini ve hayatlarını yakma pahasına bu harekete giriştiler. HSYK hemen harekete geçti. Hakim Metin Özçelik tutuklandı, Mustafa Başer de bugün yarın tutuklanacak. Kırmızı Kitap’a giren ve milli güvenliği tehdit eden paralel çete artık akli melekelerini de kaybetti.
Devlet içinde ne kadar adamı varsa, bilin ki hepsi hayatlarını riske atıp her şeyi yapabilirler. Canlı bomba olup kendilerini Taksim’de havaya uçurabilirler. Pensilvanya, kitlesini Mehdi olduğunu inandırmış ve cennet garantisiyle ölüme sürükleyeceği çok aşikar.
Öte yandan paralel çete hala en büyük propagandasını medya üzerinden yapıyor. 29. ve 32. Asliye Ceza Hakimlerinin kamikaze dalışında paralel medya hazırlığını önceden yapmıştı. “Tahliye bekliyoruz” yalanlarıyla büyün dünyaya yayınlar yaptılar. “Mahkeme kararları uygulanmıyor”, “ülkede adalet yok” söylemlerini işliyorlar.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Türkiye’nin 1 numaralı düşmanı olan paralel yapıya “Fethullahçı Terör Örgütü” adını verdi. Terör örgütünün medyası olmayacağı için bu konuda artık gereken yapılmalı. Herhangi bir yasal boşluk bulunmuyor. 2 Şubat 2013 tarihinde biraz da ABD’nin bastırmasıyla bir kanun geçti. 6415 sayılı “Terörizmin Finansmanı Hakkında Kanun” akılda kalan birçok soruyu cevaplandırıyor.
Dört bölümden oluşan bu yasanın ikinci bölümü terörizmin finansman suçunun tanımını yapıyor. Üçüncü bölüm ise malvarlığının dondurulmasının nasıl olacağını anlatıyor. Samanyolu haber, Bugün TV, Zaman, Bugün gazetesi hemen her gün seçilmiş meşru hükümet ve kişilere ekran ve gazetelerinden küfür ediyor. Yetmiyor bu mecralardan Fethullahçı Terör Örgütü’nün propagandası yapılıyor. Yalan haberlerin en alası buradan yapılıyor.
Bu terör örgütünün bir ayağı yurtdışında. 7 Şubat hadisesinden bu yana başta İsrail olmak üzere ilişkileri var. Dünyanın birçok yerinde şirketleri olan bu yapı Türkiye Cumhuriyeti devletinin en büyük düşmanı. Batılılar bu duruma “clear and present danger (açık ve net tehlike)” diyorlar. O zaman bürokrasinin hemen harekete geçip FETÖ’nün medyasına el koyması ve finansmanını kesmesi lazım. Dondurulmasına veya el konulmasına karar verilen malvarlığının yönetimi, ilgili gerçek veya tüzel kişiye bırakılmakta ancak burada esas yetkili MASAK’tır.
Tabii bu yasanın yurtdışı ayağında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarının önemini de unutmamak lazım. Uluslararası standartlara göre Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarının, terörü finanse eden fon veya diğer malvarlıklarının kaçırılmasının ya da elden çıkarılmasının önlenmesi amacıyla gecikmeksizin uygulanması gerekmektedir.
Elbette Anayasanın 35. maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu, ancak bu hakkın kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Buna göre, idare tarafından kamu yararı bulunduğu durumlarda mülkiyet hakkına kanunla yapılan sınırlamalar meşru görülmektedir. Nitekim, değişik kanunlarda idareye mülkiyet hakkını sınırlandırma yetkisi veren düzenlemeler yer almaktadır.
Yasalar bu kadar açık. Beklemeye gerek yok. Fethullahçı Terör Örgütü’nün başta medyası olmak üzere mallarına el koymanın yasal zemini vardır. ABD için Taliban, El-Kaide ya da DAEŞ neyse, bizim için FETÖ odur. Zaten er ya da geç bu olacaktır. Çünkü terör örgütlerinin medyası, şirketleri olamaz. 1992’de ABD devleti Miami’de uyuşturucu baronu Pablo Escobar’ın 112 şirketine bir gecede el konulmuştu. Paralel çete ve onun sözcülerinin ağlamasına gerek yok. Olacak ve olması gereken budur.
NOT: Artık haftada 4 gün yazılarımla Star Gazetesi’ndeyim. Pazartesi, Çarşamba, Cuma ve Cumartesi sizlerle bu köşede birlikte olacağım.