Gelinen noktada hükümetin dershaneler konusunda adım atacağına kimsenin şüphesi yok. Dolayısıyla herkes kanun taslağında neler olacağı ve hükümetin dershanelerin geleceğine ilişkin yol haritasını merak ediyor. Yol haritası ise henüz tam olarak oluşmuş değil; her geçen gün biraz daha netleşiyor. Önümüzdeki haftalarda daha da netleşecek. Henüz sonlandırılmış bir taslak yok. Dolayısıyla, konuya ilişkin kutuplaşmadan uzak durulmalı; eleştiri ve değerlendirmeler, eğitimi iyileştirmek perspektifiyle yapılmalı.
Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı, 25 Kasım 2013 günü (dün) SETA’ya konuk oldu. Konunun hassasiyeti dolayısıyla çok yoğun bir katılım oldu. Avcı, hem sosyal medyadan derlenen sorulara hem de katılımcıların sorularına cevap verdi. Toplantı sonrası görüştüğüm birçok akademisyen ve öğretmenin kanaatine göre; Avcı’nın açıklamaları kamuoyunun daha çok rahatlamasına yol açacak nitelikteydi. Bir eğitimci olarak şahsen beni en çok rahatlatan husus, Avcı’nın telafi eğitimine daha geniş kapı aralaması. Avcı, ücretsiz okuma salonları, ücretsiz etüt merkezleri ve halk eğitim merkezlerinin daha da genişleyebileceğinin sinyalini verdi. Neden rahatladığımı ve ümitlendiğimi açıklamaya çalışayım.
Paralel eğitim
Dershanelere ilişkin en temel sorun, haklı bir gerekçeyle yola çıkıp, öngörülemeyen olumsuz sonuçlar üretmesi. Haklı gerekçe şu: Her çocuğa fırsat eşitliği çerçevesinde eğitim sunulamıyor ve dahası, çocuklar arasında öğrenme hızları açısından farklılıklar var; dolayısıyla, öğrencilere telafi eğitimi vermek pedagojik olarak gerekli. Aslında bu haklı gerekçeyi dikkate alan okullar, okul içerisinde telafi eğitimi vererek öğrencilerin açıklarını kapatmalılar. Fakat maalesef öyle olmuyor. Dolayısıyla çocuklar ve aileler, dershane ya da etüt merkezleri gibi kurumlarda eksikliklerini kapatmaya çalışıyorlar ya da kapattıklarını düşünüyorlar.
Ancak, dershaneye olan bu bağımlılık bir süre sonra okulda verilen eğitimin gittikçe anlamsızlaşmasına ve böylece eğitim sisteminin yozlaşmasına yol açıyor. Bir başka ifadeyle, dershaneler okulun açığını kapatacağı yerde okul eğitimini ikame ediyor ve adeta paralel bir eğitim sistemi doğmasına yol açıyor.
Bugün tartışılan adım, aslında paralel eğitime son verilmesi. Bu özünde doğru bir adım; ancak telafi eğitimine yönelik adımlarla desteklenmeli.
Telafi eğitimi
Dershanelerin özel okula dönüşümünün zor olacağı çünkü okul ile dershanenin farklı misyonlarla ortaya çıktığı ve dershanelerin altyapılarının dönüşüme müsait olmayacağı yönünde yaygın bir kanaat var. Ancak burada çözüm yolları var.
Paralel eğitime son verilebilmesi için, okul eğitiminin sağlam bir telafi mekanizmasıyla güçlendirilmesi lazım. Dershaneden oluşacak boşluk ancak bu tür mekanizmalarla doldurulabilir. Bu çerçevede, okul içinde (hafta içi ve sonu) ve okul dışında (ücretsiz kurs/okuma salonları/etüt merkezleri/halk eğitim kursları) sunulan hizmetler güçlendirilmeli. Böylece, özellikle yoksul kesime yönelik telafi mekanizmaları sağlanmış olacaktır.
Bu yaklaşım, özel okul ya da açık liseye dönüşemeyecek dershanelerin bir kısmı için de çıkış yolu olabilir. Devlet özel okuldan hizmet almayı düşünüyor; bu tür ücretsiz kurslardan da daha az maliyetle hizmet alabilir. Kalkınma Bakanlığı bünyesinde yürütülen SODES kapsamındaki kursların da yaptığı aslında bu. Dershane öğretmenlerinin bir kısmı ücretsiz hizmet sunan halk eğitim merkezleri bünyesinde istihdam edilebilir. Bu kurslar, yoksul çocuklar için telafi eğitimi sunabilir ve devlet okulunun açıklarını kapatabilir.
Özetle, dershanelerin bir kısmı özel okul ve açık liseye dönüşür ve geriye kalanların bir kısmı da ücretsiz telafi eğitimi sağlayan kurslar verirse; o zaman artık paralel eğitim yerine telafi eğitiminden bahsederiz. Böylece, yoksullara daha çok fırsat eşitliği sağlanır.
Dershanelerin özel okullara dönüşümünü kolaylaştıracak bir diğer önemli husus, özel okulları gerçek anlamda “özel” kılmak. Konuya, Perşembe devam edelim.