Her şeyin bir bedeli var….
Elbette özgürlüğün, bağımsızlığın da bir bedeli var; hem de can pahası kan pahası ödenen bir bedel!
Türkiye eski Türkiye değil; her ne kadar 16 yıllık Ak Parti iktidarında refah ve özgürlük içinde büyümüş yeni nesil bunun farkına ve dolayısıyla idrakine varamasa da eski Türkiye yok.
Eski Türkiye ne demek, uydu devlet, siper devlet demekti. Yeri geldikçe eski MİT Müsteşarı Fuat Doğu’nun şu sözünü hatırlatıyorum ve şimdi tam yeri: "Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'nın şube müdürlüğünü yaptım"! “Uydu devlet”, “siper devlet” demekten kastımın ne olduğunu Fuat Doğu’nun sözünden çıkartabilirsiniz.
16 yıllık Ak Parti iktidarında koca bir CIA bürosu olmaktan çıkan Türkiye, düşe kalka da olsa, ki başka türlüsü de mümkün değil (İnsanoğlu misâli, tek başına yürümeyi, ayakta durmayı düşe kalka öğreniyoruz!), mühim mesafeler kat etti. Hiçbir ülkeye veya bloğa değil sadece ve sadece halkına ve kendisinden yardım isteyen mazlumlara siper olan bir devlet hâline gelen Türkiye’ye bunun bedeli ödettireceklerdi. Bedel ödetme sürecinden neler yaşandı biliyoruz: 17-25 Aralık yargı darbesi, Batıcı Gezi Ayaklanması, Doğu ve Güneydoğu’da hendek kalkışması ve nihai nokta olarak 15 Temmuz işgal teşebbüsü.
Hamdolsun, başaramadılar. Şimdi yeni bir hamleyle bizleri teslim almaya çalışıyorlar. Türk lirasının değerini düşürüp ticari hayatı durdurma niyetindeler. Döviz artışının ekonomik nedenlerden olmadığını, tamamen siyasi nedenlerden kaynaklandığını düşman da söylüyor. Fethullahçı Terör Örgütü’nün mensuplarından Emre Uslu ABD’de efendisinin korumasında doların artışının sebebini yazmış: “Türkiye'de mesele SİYASİ GÜVEN meselesi. GÜVEN YIKILDI onarılamaz bir şekilde hem de. Doların artış nedeni bu.” (Büyük harfler ona ait!)
Evet, uluslararası güçlerin Türkiye’nin eskisi gibi koca bir CIA bürosu olmayacağını bildiklerinden Türkiye’ye ‘güven’lerini kaybettiler ve mezkûr Dolar operasyonunu yapıyorlar.
Mevzu bu kadar açık. Peki ne yapacağız? Teslim mi olacağız yoksa bağımsızlığımızı korumak için bedel mi ödeyeceğiz? Bu suale halkımız 15 Temmuz gecesi cevabını verdi. Vatanını, bağımsızlığını korumak için işgalciye yalın eli ve ayağıyla direndi, işgalciyi püskürttü. Halkımız, Peygamber Efendimiz’in buyurduğu “küçük cihadı” bihakkın yerine getirdi. Şimdi sıra “büyük cihad” da! Yani nefsle savaşta. İnsan canı çok kolay verebilir ama malını, parasını vermek nefsine çok ağır gelir. 15 Temmuz gecesi sokağa çıkan halkın çoğunluğu asgari düzeyde geliri olan insanlardan oluşuyordu. Onlardan şu an istenebilecek ve beklenebilecek bir fedakârlık olamaz. Yalnız, geçen gece katıldığı televizyon programında gazeteci Nedim Şener’in de dikkat çektiği gibi, Ak Parti döneminde zenginleşen veyahut zenginliğine zenginlik katan patronlardan fedakârlık beklemek hem halkın hem de devletin hakkı! Kim oldukları bilinen patronlar bakalım “büyük cihad”da ne kadar istekli olacaklar. Takipçisi olacağız…
Son olarak, paniğe ve umutsuzluğa kapılmaya mahal yok. Türkiye’nin teslim olmasını bekleyenleri bakalım hangi akıbetler bekliyor. 15 Temmuz gecesinde yaşananları ve Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun şu sözünü unutmayın: “Hâdiselerin sırrı en az mantığındadır”!
“Hasbunallahu ve ni’mel vekil”…