Pandemik süreçle birlikte, soğuk savaş literatürüne sert bir geri dönüş oldu. Tedbir ve güvenlik konularında aciliyet vardı, gerekenler yapılmalıydı. Askeri dizozitifi andıran yabancı’lık, yalıtım ve arttırılmış güvenlik yaklaşımları, hastalık, virüs ve hasta tanımlarına, hastalıkla mücadele yöntemlerine yansıtıldı. Normal zamanlarda demokrasi tutkunu olan toplumlar, hastalıkla mücadele kapsamında gönüllü olarak güvenlik tedbirlerine ve kısıtlamalara uyum sağladı.
Hayatın dar kapılı ve epey sıkışık maceralarından birindeyiz. Bundan sonrası için sert içine kapanmalar, yüksek duvarlı milliyetçilikler, hatta sağlık ve yaş üzerinden türetilen yeni tip ırkçılıklar bekleniyor. Bunun tam karşısındaki optimistler ise, pandemik sürecin bizi insanlığımızla yüzleştirdiğini, daha dayanışmacı bir küresel geleceği zorunlulaştıracağını söylüyorlar, daha çok paylaşım, daha çok adalet...
***Tam da nasıl bir dünya olacak soruları alev alev tartışılırken, ABD’deki olaylar patlak verdi. Sanki ‘’ABD Baharı’’ diyebileceğimiz aşamalarla önce adalet talebiyle başlayan haklı protestolar, kısa sürede yağma, şiddet, gasp olaylarına evrildi. Cumhuriyetçilerin eriyen oyları için iyileştirici bir aşıya benzeyen bu şiddet sarmalı, evlerinde sessizce oturan insanların kalplerinde, dile gelmeyen yeni sekter duvarları, yeni mesafeleri, hatta ifade edilmeyen yeni ırkçılıkları besliyor.
ABD’deki son polis vahşetiyle birlikte patlak veren olaylar, Gezi sürecini andırıyor. Ağaçları korumak söylemiyle başlayan eylemler, şiddet yağma ve işgale dönüşmüş, sonucundaysa havaalanına hayır, köprüye hayır gibi sivil eylemliliği aşan reel politik baskılara dönüşmüştü. Halbuki sivil protestolar amaca bağlılık ilkesiyle diğer politik tavırlardan ayrılırlar. Amacına ulaşan, sesini duyuran sivil protesto, sonraki süreçte mesela kaotik bir şiddet sarmalına veya siyasi parti tavrına bürünemez. Siyasi parti olmanın koşulları, prosedürü bellidir. Sivil hareket reel politik üzerinde hiç mi etkili değildir dediğinizi duyar gibiyim, evet siyaset üzerinde etkilidir ama reel politiğin kendisi asla değildir... Sivil hareket, sabır, irade ve inanç gerektirir. Heveslere göre yönlendirilirse, yeryüzünü ateşe salan bir bozgunculuğa dönüşür...
Bu olayların Cumhuriyetçi yönetim tarafından, sonraki dönemler için arttırılmış güvenlik tezleri adına doğurgan bir zemim olduğunu, bu bağlamda kontrollü bir bunalım olarak sunulduğunu-seyredildiğini-olgunlaştırıldığını düşünenler çok.
Pandemik süreç, ABD için ırk ayrımı ve gelir adaletsizliği vurgusunu kanırttı, kanattı. Avrupa ve AB içinse, seçicilik, güvensizlik ve tercihe şayan ülkeler ayrımına giden süreci başlattı. İsviçre ‘ye gidecekken Alman hudut kapısında durdurulan tıbbi destek teçhizatı veya Fransa ile İtalya arasında kapışmaya yol açan tıbbi aparat paylaşamamazlığı, AB’de birlikten çok, kaderiyle tek başınalık hissini çoğalttı. Pandemi öncesi her şey daha kolaydı Avrupa için, çünkü Avrupa bir ve bütüncüldü, AB dışındakiler ise yabancıydı... Ama virüsle birlikte yabancılık kavramı hem çoğaldı hem de yakınlaştı. Bunun sonucu olarak ulus devletler, aslında ulus devlet olduklarını yeni yalnızlıklarında acıyla farkettiler...
Türkiye, ne ABD ne de Avrupa benzeri bir tecrübe yaşadı. Güçlü liderlik ve hizmet koordinasyon hızı ve sağlık görevlilerinin ehliyetli ve fedakar çalışmalarıyla süreç, toplumsal dayanışmayla yeni normale intikal etmeye hazırlanıyor. Büyük ülke olmanın, büyük bütçe ve büyük refahla ilgili olmadığını, toplumsal dayanışmanın, milli birlik beraberliğin ve güçlü liderliğin bunlardan daha az önemli olmadığını gördük...
***Yeni normalleşmede oku’mak, gençlerimiz için halen geçerli olan bir tavsiyemiz. Çünkü okumak zihinlerin ilkbaharıdır. Kitaplardan muradımız, ‘’oku’’ emrinin muhatabı olarak; yeryüzünden ruhumuza, kendimizden aleme bakış devamlığını sürdürerek, okumayı eskilerin tabiriyle salt ‘yüzünden okumak’’tan çıkartıp, evreni, insanları, olayları ve olguları çözümleyebilmektir. Kuşkusuz bu, düşüncenin serüvenidir. Bizden evvelki hocalarımızdan öğrendiğimiz; ‘’okumak düşünmeyi, düşünmekse ufuk genişliğini beraberinde getirir’’ terkibince, okumak, düşünmek, tahayyül ve tasavvur aşamalarıyla, varoluş şifrelerinin oku’makta kayıtlı olduğunu biliyoruz. Son nefesimize kadar oku’mak umudu ve duasıyla...