Zifiri karanlık bir orman parçasında, karanlığın içinden bir ses "Bir dakika" diye seslendi.
Normal zamanda irkilir insan, büyük bir güvenle durdum, feneri karanlığa doğrulttum.
Ağaçların arasından bir genç adam çıktı "Abi gözüme dal girdi, bir şey var mı?" diye sordu.
Yok delikanlı, geçmiş olsun dedim, sonra o bir yöne, ben başka bir yöne karanlıkta dağıldık.
Dayanışma duygusu insana nasıl da kuvvet ve güven veriyor...
***
Bir yanda site sakinleri diğer yanda o sitelerde çalışan güvenlik görevlileri...
Sınıfsız bir toplumdu Cuma gecesi Pamir'i arayan.
Bir yanda ülkenin Batı Yakası'nda doğup büyüyen Türk kökenliler, diğer yanda ülkenin Doğu Yakası'nda doğan, ekmek derdine İstanbul'a gelmiş olan Kürt kökenliler.
Kiminin ayağında dağ ayakkabısı kimi makosen ayakkabılar, hangisi kaysa diğeri onu tutuyor.
Etnik kimliği olmayan, bunu hiç önemsemeyen, bir topluluktu Cuma gecesi Pamir'i arayan.
Bir yanda başörtülü diğer yanda başı açık kadınlar vardı, hem dua ediyor hem de o zifiri karanlıkta hiç korkmadan boş binalara, bahçelere girip çıkıyorlardı.
Cuma gecesi Pamir'i ararken farklılıklar değil aynı amaç geçerliydi herkes için.
***
Küçücük bir çocuk Türkiye'nin yaşadığı tüm tartışmaları geride bıraktırdı bize.
Aynı zamanda "biz" olma duygusunu ne kadar özlediğimizi de hatırlattı.
Arama çalışmalarına katılanlar için su ve çay servisi yapılıyordu bir tente altında.
İlk saatlerde çaya kimse elini sürmedi, pet şişelerdeki sular "Pamir'i bulursak, çok susamış olabilir" diye tek tek alındı, ceplere konuldu.
Yüzlerce araba, midibüs,motosiklet,atv motor vardı, kimse korna çalmadı, aksine yol verdi insanlar birbirine.
Günlük hayatta yapmadığımız bir sürü şeyi Pamir'i ararken öyle kolay, öyle doğal yaptık ki...
***
Sabahın çok erken bir saatinde yazıyorum bunları.
Pamir'den hala haber alabilmiş değiliz.
Gün ne getirir bilmiyorum, saat 9.00'da Pamir'den haber almayalı 24 saat geçmiş olacak.
Bunlar son cümleler, ardından yine Pamir'i arama gideceğim.
Bize normal zamanlarda tartıştığımız şeylerin ne kadar boş olduğunu hatırlatan, farklılıklarımızın aynı zamanda zenginliğimiz olduğunu hatırlatan Pamir'i bulma umuduyla yola düşeceğim.
Saklambaç oynarken "Elma dersem çık, armut dersem çıkma" derdik ya,
"Pamir, elma..."