Başbakan Erdoğan ile D-8 zirvesi için Pakistan’a gelmemizin üstünden çok kısa bir süre geçmişti ki; “Gazze’de ateşkes” haberini aldık. Aslında yolda gelen bilgiler ateşkesin sağlandığı ama açıklamanın Clinton öne çıkarılarak yapılacağı şeklindeydi. Aynen de öyle oldu; günlerdir bastıran Türkiye ve Erdoğan sanki gölgelenmek istenircesine adımlar atıldı ve Clinton bastıra bastıra “Mısır’a teşekkür etti”!
Sevgili dostlar, çok açık yazmak istiyorum; eğer Başbakan Erdoğan’ın “Mısır’da yaptığı çıkış ve arkasından Ankara’da vurguladıkları olmasaydı” bu ateşkes asla imzalanmaz, İsrail “geri adım atmaz” ve süreç devam eder giderdi. Bu noktada aklınıza şu soru gelebilir; neden böyle yapıldı? Gayet açık; Başbakan BM, NATO, Arap ülkelerini ve yerleşik kurumları adeta silkeledi. Bu silkelenme birilerine dokundu ve arkasından Türkiye’yi gölgeleme senaryosu hayata geçti...
Sonuç 1: Bu ateşkes, kim ne derse desin, kim ne anlatırsa anlatsın; TÜRKİYE’nin bastırması, kendini ortaya koyması ve İsrail’e geri adım attırması ile yapıldı. Bu denklem içinde “kim öne çıkarılmak istenirse, istensin” iki ana figür var; Türkiye-Erdoğan ve “İsrail ile ateşkes yaptı” denilen HAMAS...
Sonuç 2: Mısır “Mübarek dönemine” geri dönme eğilimini maalesef gösterdi ve “Amerika-İsrail” arasında bir pozisyon tutarak, ilk net hayal kırıklığını yaratmış oldu... Bu noktada bir not: Mursi, “cenazem var” diyerek D-8’e katılmadı. Bahane görünüşte güzeldi ama işin aslı bana göre çok farklı...
Pakistan’a gelince...
Resmi temaslar kısmını atlayacağım, her ajans defalarca geçti. Önemli olan resmi olmayan-görünmeyen kısımlardı. Bu zirve süresince iki isim öne çıktı ve dünya kamuoyları tarafından dikkatle takip edildi; Erdoğan ve Ahmedinejad... Daha değişik bir ifadeyle; dünya karşısında özellikle “emperyal güçlere doğru” dik durabilen bu iki ülkenin bugünden sonra da yapabileceği çok iş var...
Sonuç 3: D-8 içeride ve dışarıda “küçük görülse”, küçültülmeye çalışılsa hatta “yok sayılsa” bile katılan ülkelerin siyasi-askeri-ekonomik güçleri dikkate alındığında çok önemli olabilecek bir organizasyon. Sadece bir örnek vereyim; Türkiye ve Pakistan’ın toplam ekonomik büyüklüğü 1.3 trilyon dolar, buna konvansiyonel askeri kaynakları ve nükleer teknolojiyi de ekleyince; tablo çok açık ve net...
Sevgili dostlar, BATI MEDENİYETİ’nin her türlü engelleme, kamuoylarımıza sızmış “kalemler” aracılığıyla moral bozma, süreci aksatma gayretine rağmen D-8 ülkelerinin “toplam büyüklüğü”, bulundukları bölgeler ve teknolojik gelişme potansiyelleri umut veriyor. Bir örnek daha vereyim; İran-Pakistan-Türkiye’nin askeri konvansiyonel ve nükleer gücü Avrupa Birliği’nden fazla...
Son söz: Türkiye “açtığı yolda” hızla ilerliyor. Yıllardır “Anglosakson” baskı altında olan İslam ülkelerini değiştirerek, dönüştürerek, “dik durmak nasıl olur” göstererek ilerliyor... Bakmasını bilenlere “detay çok”... Dönünce aktarmaya, tartışmaya devam edeceğiz...
Türk Basınında ‘İsrail tarzı’
Türkiye’nin rolünü ve önemini küçültmeye çalışan “dış odakları” anlıyorum da, Türk basının da “bu yolda” gidenleri bir türlü aklileştiremiyorum...
İşte size Türkiye’de çıkan birkaç yazı;
1- Sedat Ergin: “...BM’ye artık güvenmiyorum diye söze giriyor Erdoğan ve özellikle BM Güvenlik Konseyi’ndeki egemen güçler diye adlandırdığı daimi üyelere tavır alıyor ve şöyle diyor:
Güvenlik Konseyi’nde Suriye konusunda iki üye, İsrail ile ilgili yine bir-iki tane farklı üye bu defa olumsuz yaklaşıyor. Bu ne menem iştir? Nerede sizin adaletiniz? Birbirinizle, al birini vur öbürüne, durumunuz bu... Bu konuşmada haklarında Al birini vur öbürüne... diye söz edilen ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Fransa ve İngiltere’dir... Bu itirazın ifade ediş şeklinde asgari diplomatik nezaket ölçülerinin zorlandığını söylemek hata olmaz....”
2- Mehmet Y. Yılmaz: “...Recep Tayyip Erdoğan, Filistin’deki son olaylar üzerine yaptığı konuşmada şöyle söyledi:Burada bizim için üç yol var: Ya elimizle müdahale edeceğiz, ya dilimizle müdahale edeceğiz, ya da kalbimizden buğzedeceğiz. Hiçbirini yapma, yan gel yat! Bizim değerler silsilemiz içinde böyle bir şey yok! Başbakan’ın sıkça dini referanslar verdiğini biliyoruz, bu da bir başka örneği.Söylediği söz esasen bir hadis ve şöyle: Bir kötülük gördüğünüz zaman elle düzeltin. Buna gücü yetmezse dilinizle düzeltmeye çalışsın. Buna da gücü yetmezse kalben buğzedin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir... Başbakan’ın, Gazze sorununu çözmek için seçeneklerinden biri askeri mi? Bunu anlayamadım...”
Yazılardan iki örnek verdim... YORUM SİZE AİT!!