Bir öğrenim dönemi aşağı yukarı 8 ay sürüyor. Yani 240 gün. Cumartesi ve pazar günlerini çıkarırsanız geriye 208 gün kalıyor. Düz hesap 200 gün. 5 yılda 1000 gün eder.
Demek ki ben, ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım’ diye başlayan bu metni aşağı yukarı 1000 defa okumuşum.
Yahu, ey devlet, benden ne alıp veremediğin vardı? Ne yaptım ben sana? Benim Türk olduğumdan şüphen mi vardı? Şüphen varsa zaten niye ‘Türküm’ dedirtiyordun? Şüphen yoksa, bunu bana niye tekrar ettirip durdun?
Bana ‘doğruyum’ dedirtiyorsun, sen niye ‘JİTEM yok’ diye yalan söylüyorsun? Bana ‘çalışkanım’ dedirtiyorsun sen niye Bolu Dağı tünelini zamanında yapıp bitirmiyorsun?
Hadi bana ‘Türküm’ dedirttin. Ben de, çocuk aklımla ilkokul bitene kadar idare ettim. Türk olmayanlara ne garezin vardı?
Ben ilkokulu 4. sınıfa kadar İstanbul’da okudum. 5. sınıfta ise Diyarbakır’da, Mehmetçik İlkokulu’ndaydık.
Mehmetçik’te her sabah andımızı okuyan çocukların en az yarısı, ‘Türküm’ derken yalan söylüyordu.
Diyarbakır’daki okul çocuklarına niye her sabah yalan söyletiyordun? Günah değil mi sabi sübyana yalan söyletmek?
Diyelim çok faydalı, eğitim kalitesini yükseltiyor, çocukları daha gürbüz yapıyor, zihin açıyor.
O zaman liselilere, üniversitelilere niye andımız okutmuyorsun? Faydalı bir şeyse onlar da istifade etsin?
Neyse, devlet, üç gün önce vazgeçti bu zorbalıktan.
Devlet, kendi vatandaşı olan kadınlara ekmek vermiyordu. Yani onların kamuda çalışmasını istemiyordu.
Bunun mantıklı bir sebebi yoktu. Başörtülülere gıcık oluyordu. Gıcık oluyordu ve pislik yapıyordu.
Yoksa, ne zararı olacak başörtülü bir kadının devlete?
O kadınlardan vergi alıyorsun, o kadınların çocuklarına askerlik yaptırıyorsun, o kadın oğlunu veya kocasını veya kardeşini şehit veriyor, bu konuda maşallah hiç sorun çıkarmıyorsun. Tabuta bayrağı sarıp memlekete gönderiyorsun. Eeee? Çocuğun annesini, kardeşini, karısını, ehil olsa bile, ‘kızım sen başörtülüsün, olmaz’ deyip işe almıyorsun.
Böyle bir faşistlikti. Böyle bir komünistlikti. (Bu iki tabiri de, lügat anlamlarıyla değil, milletin lisanındaki anlamlarıyla kullanıyorum.)
Düzeltildi. Başörtülü kadınların, diğer kadınlar gibi, ülkenin hakiki vatandaşları olduğu kabul edildi.
İnsanların, kendi ana dillerinde eğitim alması üç-dört gün öncesine kadar tamamen yasaktı.
Bu yasak, kısmen kaldırıldı. İnşallah, bir takım lüzumsuz karınağrıları iyileşir de, özgürlük daha da genişler.
Anadilde eğitim derken, kendi anadilimi kastetmiyorum ve bu da garip bir şey.
Türk olan vatandaşların Türkçe eğitim almaları, tabii ki serbestti, yine serbest.
Anadilde eğitim, sadece Türk olmayanlara yasaktı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, bir toplantıda ‘Anadilde eğitime karşı’ olduğunu söyleyince, mikrofonumu açmış ve sormuştum Kılıçdaroğlu’na: “Anadilde eğitimden kastınız Türkçe midir? Bizim anadilde yani Türkçe eğitim almamızda sakınca var mı?”
“Anadilde eğitimden Kürtçe’yi kastediyoruz” demişti Kılıçdaroğlu. Salondaki CHP’lilerden bile gülenler olmuştu.
Neyse, bu negatif ayrımcılık da kısmen kalktı.
Haklar ve özgürlükler açısından daha bir çok ‘ileri’ düzenleme var, ‘demokratikleşme paketi’nin içinde.
Ben, bir vatandaş olarak, 60’lardan beri bu memlekette neler olup bittiğini takip ediyorum.
Son 25 yılı da, gazeteci olarak takip ediyorum.
Ben, devletin, bu boyutta bir özgürlükçü adım attığını şimdiye kadar görmedim, işitmedim.
Bizim, solcu, liberal ve faşist sıfatlarının üçünü birden taşımaya uğraşan bazı yazar çizerlerimiz var.
(Çok hoş, Türkiye’de, solcular faşist, liberaller mızmız. Ve çoğu kez bunların ikisi aynı kişi. Gerçekten liberal veya gerçekten solcu olanları tenzih ediyorum.)
Onlara sorarsanız, paketin içi boş.
Niye boş?
Tayyip Erdoğan yaptı diye canınız mı sıkılıyor?
Bir muhafazakar, (Tayyip Erdoğan) size özgürlükçülük stajı yaptırıyor diye zorunuza mı gitti?
Niye olduğunuz yerde tepinip duruyorsunuz? Kendinizi anlamsız mı hissediyorsunuz?
Armudun sapı, üzümün çöpü mü var?
Vardır, olabilir. Siz armut taciri misiniz?
Vay efendim, ‘üç tane harfle demokrasi mi olurmuş...’
Boş ver üç harfi, beş harfi. Senin sülalen gördü mü böyle paket?