Başbakan Erdoğan’ın pazartesi günü açıkladığı demokratikleşme paketi, kuşkusuz Türkiye için ileri bir adım. Evet, eksikler var, bazı beklentiler de boşa çıktı. Ama paketten çıkan her şey bence iyi ve takdire şayan.
Kürt sorunundan başlayalım. Bu meselenin Türkiye’nin en büyük sorunu olduğu hiç şüphe götürmez. Çünkü diğer hiçbir toplumsal fay hattında bu kadar kanlı bir geçmiş yoktur. Dahası, diğer hiçbir fay hattı, Türkiye’nin ülke bütünlüğünü tehdit edecek bir potansiyel taşımaz. (Örneğin Alevilerin “toprak talebi” yoktur. Kemalist-muhafazakar gerilimi de, ayrı ülke vizyonları içermez, sadece aynı ülkenin karakterine dair farklı vizyonlar içerir.)
İşte bu en büyük mesele açısından paketten çıkan her adım bence doğruydu: Kürtçe isimler üzerindeki saçma “q, w, x” vetosu kaldırıldı. Kürtçe köy isimlerinin otantik haline dönmesinin yolu açıldı. Kürtçe siyasi propaganda mümkün hale geldi. Seçim barajı ilgili öneriler ve hazine yardımı ile ilgili değişiklik, en çok “Kürt siyaseti”ne yarayacak. Ve, en önemlisi, “Kürtçe eğitim” verecek özel okulların önü açıldı.
BDP’nin bunların hepsine dudak bükmesi, objektif gözlemcileri yanıltmamalıdır. Çünkü tüm bu reformları yapan, on yıldır da Kürt kimliğini sürekli özgürleştiren ve saygınlaştıran AK Parti, aynı zamanda BDP’nin en büyük siyasi rakibidir. Hatta tek siyasi rakibidir. Bu nedenle AK Parti “ağzı ile kuş tutsa” bunun BDP tarafından küçümsenmesi muhtemeldir.
Dahası BDP, “Kürt halkının ezilmişliği” söylemi üzerinden siyaset yapmaktadır ki, bu ezilmişlik ortadan kalksa bile, onun sürdüğünü savunmak bu partinin daha çok işine gelir.
‘Kürtçe eğitim’ meselesi
Peki ama “Kürtçe eğitim” konusunda paket hakikaten eksik kalmadı mı? Devletin “Kürtçe eğitim” vermesi, insan haklarının bir gereği değil mi?
Bu yönde çok itiraz var, ama bence yanlış itirazlar bunlar. Çünkü devletin farklı dil ve kültürlere saygı gösterme mecburiyeti vardır, ama onları geliştirme mecburiyeti yoktur. Sivil toplumun işidir bunlar.
Devletin her anadilde eğitim verme gibi bir zorunluluğu da olamaz. (Daha önce bu sütunda yazdığım gibi, ABD genelinde devlet okullarının tek müfredat dili İngilizce’dir. Başka dilde eğitim vermek isteyen, gider, özel okul açar.)
Dolayısıyla Kürt milliyetçileri, devletten ille de “Kürtçe eğitim” istemek yerine, kolları sıvayıp kendi okullarını açmalılar. (“Savaş”a harcanan para ile epey okul açılır.) Hem bu sayede kendileri de görür, biz de görürüz; “Kürtçe eğitim” için gerçekte ne kadar toplumsal talep olduğunu.
Artılar ve eksiler
Paketin bir diğer artısı, başörtülülere devlet dairelerinde çalışma hakkı getirmesiydi. Cumhuriyet’in başından beri süren vahim bir ayrımcılık böylece tarihe karıştı. Çok iyi oldu.
Aslında ben, istisna olarak bırakılan “asker, hâkim, savcı ve emniyet görevlisi” gibi üniformalı meslekler için de başörtüsüne imkan tanınabileceği kanısındayım. Britanya’da, Avustralya’da bunun örnekleri var. Ama acil bir mesele değil.
Acil olan mesele, Aleviler’in dini talepleri ki, paketten bu konuda sadece sembolik bir adımın (Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’nin) çıkması hayal kırıklığı oldu açıkçası. Dolayısıyla, Bekir Bozdağ’ın vaad ettiği “Aleviler’e dair ayrı paket”te olacak gözümüz.
Bir diğer hayal kırıklığı ise, Ekümenik Patrikhane’nin Ruhban Okulu’na dair hiçbir adım atılmaması oldu. Bu, hakikaten önemli bir sorun. Dahası, dünyada “din özgürlüğü” denince Türkiye’ye ve hatta Müslümanlara dair gündeme gelen başlıca problemlerden biri. “Mütekabiliyet” adı altında yürüttüğümüz “kaybet-kaybet” formülüne daha fazla feda edilmemeli.
Özetle; paket iyi, ama sadece bir aşama sayılmalı. Demokrasi ve özgürlük yoluna durmaksızın devam edilmeli.