Bazı filmler talihsizdir... Filmin de talihi mi olurmuş demeyin, olur. Daha yapım aşamasından başlayıp tanıtım ve gösterimine varıncaya dek bazı filmlerin talihi diğerlerininkinden açık olur. Zaman ve zemin uygun düşer, bir şekilde öncelik kazanır, daha tercih edilir hale gelirler. Bazı filmler ise bir türlü bir ortak paydada buluşturmaz insanları: Ya yeterince iyi olduğuna ikna etmez ya yeterince yeni değildir ya doğru zamanda doğru yerde gösterime girmemiştir ya da doğru bir stratejiyle tanıtımı yapılmamıştır...
Cemil Ağacıkoğlu’nun yazıp yönettiği “Özür Dilerim” geçen hafta gösterime girdi. İstanbul Film Festivali’nde yarışarak prömiyerini yapan; başrol oyuncularından Sema Poyraz’a En İyi Kadın Oyuncu ödülü kazandıran bu filmin yolculuğunun başka başarılarla da dolu olması beklenirdi... Ama sonraki ulusal yarışmalara seçilmeyi kılpayı kaçırdı. Gayet ünlü isimlerden oluşan bir oyuncu kadrosuna sahip olmasına ve her kesimden izleyiciye hitap edebilecek bir konuyu incelikle ele almasına rağmen geniş çapta dağıtımı yapılamadı. Hak ettiği kadar önemli yurt dışı festivallere seçilemedi.
***
Bana kalırsa “Özür Dilerim”in kıymeti bilinemedi... Bu açıdan talihsiz bir film ama benim gözümde çok da iyi bir film. Cemil Ağacıkoğlu ilk uzun metrajlı filmi “Eylül”deki başarısını burada da tekrarlıyor. “Özür Dilerim”, “Eylül” gibi şiirsel ve melankolik bir film değil. Ama hayatın katlanılması zor bir gerçeğini öylesine zarif biçimde anlatıyor ki!
Ailede bir zihinsel engelli bulunması hele bu filmdeki gibi konuşamayan, fiziksel olarak kendine bakamayan biri bulunması çok zor bir durumdur. Ebeveynler, hele anneler kendilerini adarlar o masumlara... Ama akıllarının bir köşesinde hep “Ben öldükten sonra hali ne olacak?” kaygısı vardır. En yakın akrabalardan bile umdukları kadar yardım görememeleri alışıldık bir durumdur. Kardeşler ise kendi hayatlarını kurmakla sorumluluğu ebeveynlerinden devralmak arasında zor bir seçim yapmak zorundadırlar. Hayatlarını nerede nasıl devam ettireceklerini bu seçim belirleyecektir. İş, eş, yeni akrabalar ve çocuklar üstüne bir de zihinsel engelli kardeş gelecektir...
Cemil Ağacıkoğlu bir ailenin kendi canından birini bile yük olarak görebilmesindeki trajik yanı gözler önüne seriyor “Özür Dilerim”de. Annenin fedakarlığı, babanın tahammülsüzlüğü, teyzenin ilgisizliği, evlenip yurt dışına gitmeyi planlayan erkek kardeşin vicdan azabı, kendi annesiyle sorunlu olan nişanlısının bencilliği süregiden bir durumu bir çıkmaza dönüştürüyor. Yönetmenin duyarlı yaklaşımı ve gözlem gücü sayesinde gözyaşı döktürmeden, izleyicinin duygularını sömürmeden bir aile dramını farklı boyutlarıyla izliyoruz.
Filmin başlıca erdemi karakterlerin bu aile dramı içindeki işlevlerinin iyi tanımlanması ve oyuncuların da çok inandırıcı performanslar vermeleri. “Özür Dilerim” finali dışında fazla inişi çıkışı olmayan bir film. Bir ritmi tutturup tekdüze olmadan ilerliyor. Zaman zaman o kadar otantik ve hipergerçekçi oluyor ki oyuncuları, özellikle de Selim’i canlandıran Güven Kıraç’ı, babasını oynayan Köksal Engür’ü tanımasak dramatik bir belgesel izlediğimizi sanabilirdik.
Başlangıçta Selim’in kısıtlı hareket kabiliyetine ve sürekli bakıma muhtaç oluşuna odaklanan film yavaş yavaş onun iç dünyasını da açıyor bize. Çevresiyle iletişimi kurma biçimi kısıtlı olmakla birlikte Selim’in etrafında olan biteni anladığını, insanları tanıdığını, duyguları olduğunu, ailesini sevdiğini fark ediyoruz. Ama bunu herkes gibi ifade edecek kadar “talihli” olmadığından Selim’i anlamak için “engelsiz”lerin özen göstermesi gerek. Tabii “engelsiz” insan bulunduğunu varsayarsak... Yoksa pek çok kişilik özelliği de iletişim kurmanın ve sevgi göstermenin önünde bir engel teşkil eder.