Yüreği ağzında yaşamak derler ya, tam öyle bir ruh halindeyiz. Soma’da yaşanan facia ve sonrasında ortaya çıkan tartışmalar, olup biteni ele alırken yaşanan yeni gerginlikler.
Tüm bunların işaret ettiği tek bir durum var: Bir an önce, nasıl yapabiliyorsak öyle, ne kadar fedakarlık edebiliyorsak o kadar; normalleşmemiz gerekiyor.
Kuşkusuz normalleşme konusunda siyasete büyük sorumluluklar düşüyor. Sonuç itibarıyla toplumun farklı kesimlerine ve katmanlarına yansıyan gerginliklerin önemli bir bölümü siyasetin gündemiyle yakından ilgili. Ancak buradan hareketle tüm sorumluluğu siyasete yüklemek; işte bu, yapılabilecek en büyük haksızlık.
Günlerdir ülkeyi yakıp kavuran acının ardından, elbette meşru ve haklı gerekçelerle ‘hesap sorma’ arayışında olan herkesin, ardında herhangi bir maksat aramaksızın samimi olduğunu kabul edelim. Ancak gelin görün ki burada da çok uzun zamandır hepimizi sarıp sarmalayan bir üslup, yaklaşım ve yöntem sorunu karşımıza çıkıyor.
Türkiye’de okur yazar diye tanımlanan kesimlerin önemli bir bölümü, bir şekilde sosyal medya diye tarif edilen alanla bağlantılı. Hemen çoğunun ya kendi adına bir adresi var yahut yazılıp söylenenlerle ilgileniyor.
Birbiri ardına gelen pek çok hadisede olduğu gibi, Soma üzerinden de adeta bir algı operasyonu yürütülüyor sosyal medyada. Bunun görünürde hayli çekici bir gerekçesi var: Merkez medyada ya da diğer medya organlarında ele alınmayan, hatta gizlenen gerçeklerin, bu mecralarda özgürce dile getirildiği.
Sahiden öyle mi? Neredeyse herkesin her istediğini yazdığı bir mecranın, bir yanıyla özgürlük abidesi gibi yüceltilirken, diğer yandan sayısız infazın, iftiranın, operasyonun merkezi olmasını, özellikle de toplumsal hassasiyetin yüksek olduğu durumlarda ortaya çıkardığı faciayı daha ne kadar görmezden geleceğiz?
Orada insanlarımızı kaybettik. Toprağın altından çıkan yüzlerce insanın, sevdikleri var, onları saatlerce bir umutla bekleyen aileleri var. Elbette bu tablonun, ister devlet, ister hükümet, isterse ilgili firma üzerinden sorumlusu kim varsa hesap vermeli, onlara hesap soracak kanalların da sonuna kadar açık tutulması herşeyden daha değerli.
Ama bunu yaparken, herkesin öncelikle bir diğerinin hukukunu gözetmesi, meşru yöntemlerle hareket etmesi ve bir hakkı savunurken bir başkasını çiğnememesi gerekiyor.
Bunları okuduğunuzda çok sıradan bulabilirsiniz. Sırası mı şimdi diyebilirsiniz. Hatta daha kötü niyetli davranıp bunları olup bitene kılıf uydurmak olarak da görebilirsiniz.
Hepsi mümkün. Ancak aklını kaybetmişçesine, bir öfke seli halinde akıp giden bu tepkilerin, ne Soma’daki facianın bir daha yaşanmamasına, ne de benzeri durumların engellenmesine yararı var.
Aklı selim için çok zor bir zaman. Soğukkanlı olmak için gerçekten herkes zorlanıyor. Ama bu sorunların çözümü için öncelikle yapmamız gereken, herşeyi kendi zemininde şekillendirmek.
Hesap sormak için illa da kırıp dökmek, yakmak gerekiyor diyenlerin maksadı da ne istediği de ortada. Ama gerçekten bu ülkede yaşayan insanların bir damla acısının bile hesabını sormak istiyorsak, önce sağduyu, önce dikkat, önce hukuk ve ondan sonra da sonuna kadar kararlılık.
Olup biten hiçbir şey bize kimseyi haksız yere infaz etme hakkını vermez. Daha kötüsü bu yaklaşım hesap sorabilme kabiliyetimizi de ortadan kaldırır.