Geçen hafta Adliye’deydim... Hakkımda açılmış iki adet soruşturma nedeniyle ifade verdim. Gözlerim “konsolos”, Nobel ödüllü romancı, entelektüel, aydın, çapulcu, paralelci aradı... “Bari bir T24 yazarı olsun” diye bakındım. Hayır... Kimseleri göremedim... Avukatımla, kimselerin ilgisini ve dikkatini çekmeden, çekmeyi başaramadan savcılık katına çıktık, “yazılı ve sözlü ifademizi” verdik, yine kimselerin ilgisini ve dikkatini çekmeden olay mahallini terk ettik.
Davayı açan şahıs, Kemal Kılıçdardoğlu’ydu.
Hani, ikide bir Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Niçin gazeteciler hakkında dava açıyorsun? Niçin özgürce yazmalarına engel oluyorsun?” diye çıkışan zat.
Hani, 8 Haziran sabahı (genel başkan yardımcısı Gürsel Tekin’in ağzından kaçırdığı gibi), yandaş medyaya el koyması beklenen zat...
Hani, hakareti “siyaset yordamı”na dönüştüren zat...
Bu zat, dün bir açıklama yaptı ve (gazetecilere hitaben) aynen şöyle dedi: “İster destekleyin, ister desteklemeyin. CHP iktidarında özgürce yazacaksınız.”
Güldüm...
Gülmeyip de ne yapacaksın!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “gazeteciler hakkında dava açıyorsun, onları susturuyorsun” diye çıkışan bu zat, iktidara gelmeyi bile beklemiyor... “Farklı düşünen gazetecilere” dava açıyor... (Kendi ifadesiyle) onları susturmaya çalışıyor.
Neden “farklı düşünen gazeteciler” ifadesini kullandım?
Şu yüzden:
Erdoğan, çoğunlukla hakaret davası açıyor.
Kaldı ki, hakaret söz konusu olduğunda Erdoğan’ın, özel kanalları devreye sokması gerekmiyor. Savcılar, ilgili maddeye dayanarak (bir kısım aydının kaldırılmasını istediği ünlü 299. madde), zaten dava açıyor. Burada bir “Erdoğan tercihi”nden söz edilemez.
Cumhurbaşkanına hakaret, suçtur.
Bitmiştir.
Bugüne kadar açılmış davaların tümü hakaret davasıdır. Bu davaların arasında bir tek “eleştiri suçu” yok. Çünkü eleştiri suçu diye bir şey yok.
Kemal Bey, bu konuda, bir adım daha önde.
Erdoğan, hiç değilse, hakaret suçunun müeyyideye bağlanmasını istiyor. Yani, eleştirileri dışarıda bırakıyor.
Kemal Bey eleştirileri de yargıya taşıyor; farklı düşünen gazetecilerin cezalandırılmasını istiyor.
Nerden mi biliyorum?
Kendimden biliyorum.
Kemal Bey’in cezalandırılmamı (hapislerde sürüm sürüm süründürülmemi) istediği yazımda, “Niçin Türkiye düşmanlarıyla tutuyorsunuz?” diye sormuştum. (Putin’le, Esed’le, paralel örgütle iş tuttuğu vakıa...)
Ülkenin en ağzı bozuk siyasetçisi Kemal Kılıçdaroğlu, burada hakaret vehmetmiş.
Hakaret etmedim oysa.
Küfür sözcüğü kullanmadım.
Eleştiri sınırlarının ötesine geçmedim.
Sadece bir soru sordum: “Niçin Türkiye düşmanlarıyla iş tutuyorsunuz?”
Küfürler karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan tahammüllü olmasını isteyen Kılıçdaroğlu, bu basit soruya tahammül edemedi, hakkımda iki adet hakaret davası açtı.
Üstelik “CHP iktidarında” gazetecilerin özgürce yazacaklarını söyleyen zat bu...
İnsanın, “muhalefetteyken böylesiniz, iktidarınızdan Allah korusun” diyesi geliyor.
Hakikaten Allah korusun.
Muhalefetlerinde bile özgürce yazamıyoruz.
Hülasa...
Geçen hafta gittim, sessiz sedasız ifademi verdim, dönüp geldim.
Bu aleni çelişkinin görüleceğini, hiç değilse bir habere konu edileceğini düşünüyordum.
Hayır, konsolos desteği beklemedim.
Kaç yıldır mahkemelere gider gelirim. Konsolos görmediğim gibi, basın kuruluşlarından herhangi bir temsilci de görmedim.
Kendi gazetem bile durumla ilgilenmedi, bu “çelişki”yi gündeme getiren bir haber yapmadı.
Ne konsolosundan bahsediyorsunuz!
- HAMİŞ:
Kılıçdaroğlu’nun beyanı üzerine harekete geçip talimatla ifademi aldıran Ankaralı savcıya sormak istiyorum:
Müşteki Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı gizlice kameraya alanların getirdiği görüntüleri “defalarca” izlediğini söylüyor. Yüzleri de maskeliymiş... “Getirdiler. İzledim” diyor.
Kılıçdaroğlu’na, “Kim bu görüntüleri getirenler? Niye maskeliydiler? Niçin suç duyurusunda bulunmadınız?” diye sormayacak mısınız?