31 Mart seçimleri yerel seçimden çok genel seçim havasında geçti. Ortaya çıkan sonuçlar gösterdi ki seçmen belediyelerin icraatlarına ya da adayların çözüm önerilerine hiç mi hiç bakmamış. Yoksa İstanbul'u İzmir'i CHP'nin kazanması mümkün değildi.
Hele de İstanbul. İstanbul'a 5 sene kaybettiren mevcut başkanın yeniden kazanması kesinlikle göreve liyakat ehliyet, başarı ve vaatlerinden kaynaklanmadı.
Seçmen, İstanbul'un sorunları ve çözüm önerileri üzerinde mukayese yaparak oy verseydi Murat Kurum büyük farkla kazanırdı.
Tam tersi oldu.
Kabul edelim Ekrem İmamoğlu İstanbul İttifakı'nda başarılı oldu. Partisinden daha güçlü olduğunu da ispat etti. Aynı tespiti Mansur Yavaş için de yapabiliriz. Hatta Yavaş rakibine %30 fark atarak İmamoğlu'ndan daha güçlü olduğunu gösterdi!
CHP'nin en acemi genel başkanıyla ve en şaibeli döneminde bu kadar büyük başarı elde etmesinin arkasında hangi faktörler olduğuna bakmak gerekir.
Bu faktörlerin birincisi hiç şüphesiz ekonomiydi. Pahalılıktan herkes şikâyetçiydi, muhalefet bu argümanı kullanarak seçimi yerel seçimler olmaktan çıkartıp genel seçimler havasına soktu.
Seçmen, muhalefete güvenmediği için cumhurbaşkanlığını Erdoğan'a verdi ve yerel seçimlerde de hem katılımı düşürerek hem de muhalefeti destekleyerek ikaz etti!
AK Partili seçmenin bir kısmı YRP'ye oy vererek, önemli bir kesimi de sandığa gitmeyerek güçlü bir tepki koydu.
Geçersiz oylardaki patlamada da tepki oyları yok denemez.
Bu tepkinin tek sebebi de ekonomi değildi.
Halktan ve kendi tabanından kopuk makam mevki ve imkân sarhoşu siyasetçi ve yöneticilere de güçlü bir ikazdı!
Maalesef kimi mevkileri işgal eden yöneticiler öteki mahalleye şirin görünmek için kendi dostlarını küstürdüler.
Kimileri de kendi dar çevresine dâhil olmayan değerleri uzak tutarak iktidarın ayağına sıktılar!
Özellikle kültür camiasının büyük bölümü öteki mahallenin kimi isimlerine değer verildiğini kendilerinin ihmal edildiğini görünce AK Parti'den soğudular. Onların tavrı seçmeni ister istemez olumsuz etkiledi.
Tepkinin bir sebebi de parti ve hükümetin söylem, iletişim ve tanıtımdaki yetersizliğidir. Muhalefet yapmadığı işlere bile sahip çıkarken yapmadığı işlerle algı operasyonu çekerken iktidar ve AK Parti belediyeleri 21 yıldır devrim sayılabilecek icraatlarını anlatmada yetersiz kaldı.
Şu Gazze meselesinde bile hükümet gösterdiği çabayı anlatamadı. Gazzeliler kendilerine her alanda en çok yardım edene ülkenin Türkiye olduğunu söylerken iktidar aleyhine öyle bir propaganda geliştirildi ki seçmen buna tepki olarak ya sandığa gitmedi ya başka partiye oy verdi ya da ceza ödememek için sandığa gitti ve geçersiz oy kullandı!
Bu tür algı operasyonlarına karşı biz bir avuç gazeteci cevap vermeye çalıştık ama bizimkisi sel gibi akan algılara karşı yeterli olmadı!
İletişim Başkanlığı bünyesindeki dezenformasyon başkanlığı kimi yalanları tekzip etti ama karşı tarafın propagandasını etkisiz hale getirecek güçte bir tanıtım yapılamadı.
Bütün bunlar AK Parti'nin özellikle muhafazakâr tabanında tepkiye sebep oldu.
YRP'ye giden oyların hemen hepsi bu tepki oylarıdır!
Önemli sebeplerden biri de, muhafazakârlar siyasi ihtiraslarıyla küçük partilerinde birbirleriyle uğraşırken, seküler kesimin CHP ile dayanışmasıdır.
Bu durum CHP lehine moral desteği sağlarken küçük partileri de tasfiye etmiş ve tarihe gömmüştür!
İstanbul ve kimi seçim bölgelerinde TİP'den DEM'e varıncaya kadar hepsinin CHP'yi desteklemesi öyle göz ardı edilecek bir siyasi tavır değildir.
Kendi ideolojilerine yakın olanı destekleme yaklaşımını seküler kesim uygulamış, muhafazakârlara ise ayrışma hâkim olmuştur.
PKK'yı meşrulaştırma ittifakı olan Kent Uzlaşısı'yla CHP, terör örgütünün siyasi uzantısına taşıyıcı annelik yapmıştır.
AK Parti'ye muhalefet eden o muhafazakâr partilerin tavrı, terör örgütünün siyasi uzantısıyla dayanışma içinde olan CHP'yi yüreklendirmekten başka bir şeye yaramamıştır!
Sonuçta CHP en zayıf döneminde elde ettiği bu güçlü başarıyla herkesi şaşırtmıştır.
Kaybettiği her seçimde YSK'dan hükümete varıncaya kadar tüm kurumlara etmedik laf bırakmayan CHP bu sefer halkın tercihine saygıdan bahsetmesi de ilginçtir!
Evet, sandıktan çıkana saygı göstermek esastır.
Halk nasılsa, neye layıksak onunla yönetilecektir!
Evet, İstanbul bir 5 yıl daha kaybedecektir ama seçmen öyle istiyorsa söylenecek söz yoktur.
Nitekim cumhurbaşkanının yaptığı balkon konuşmasında seçimin galibinin demokrasi olduğuna, kazananın Türkiye ve millet olduğuna vurgu yapması, iradesini yansıtan tüm vatandaşlara teşekkür etmesi ve 'Hayırlı olsun!' demesi 'Olanda hayır vardır' yorumu yapması, demokratik olgunluk açısından fevkalade olumlu mesajlardır.
Diktatör diyenler utanmış mıdır bilmiyoruz ancak partisinin beklenen sonucu alamadığına, bunun sebeplerinin araştırılacağına, hataların telafi edileceğine "Özeleştirimizi cesaretle yapacağız!" cümlesiyle vurgu yapması da önemliydi.
Cesaretle özeleştiri yapabilirse AK Parti'nin gücünü toparlayacak birikim ve tecrübeye sahip bir parti olduğu muhakkak! Yeter ki cesaretle yapabilsin!
Başkan Erdoğan konuşmasında, 31 Mart'ın bir bitiş değil bir dönüm noktası olduğunu; siyasi maratonun devam ettiğini, moral bozukluğuna mahal olmadığını, yola devam edileceğini söylemesi pes etmeyen bir siyasetçi olduğunu göstermesi açısından da manidardı.
Yerel seçim maratonu bitti, önümüzde 4 yıldan fazla zaman var. Hükümet bu sürede cumhurbaşkanının söylediği gibi hem pahalılıkla hem de terörle mücadelesini aksatmadan sürdürmesi halinde 2028'de ipi yeniden göğüslemesi sürpriz olmaz!
2028'e kadar seçim telaşı yaşamayacağız.
Halk da usandı yoruldu siyasetçiler de.
Şimdi artık herkesin kendi işine odaklanma vaktidir.