Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’ten ikibinli yıllara değin Türk siyasi hayatının temel ekseni vesayet ve darbe karakterindedir. Siyaset, yani iktidar etme rejimi her zaman darbe veya benzeri askeri çözümler referanslı olmuştur. Fiili darbeler, post-modern girişimler, andıçlar, muhtıralar vs... Bırakın genel karakteri, bizatihi Kürt meselesi bile askeri vesayetin kesintisiz aracı olarak kullanılmıştır.
Türkiye ilk kez, içinde bulunduğumuz ve miladını 2007 siyasi tartışmaları olarak alabileceğimiz süreçte darbelerle hesaplaşmaya başlayabilmiştir. Açık, kesin ve geri dönüşsüz bir hesaplaşma süreci yaşandı. Sadece fiziki olarak “darbe ve asker” olgusu değil, beraberinde bütün bir zihniyet kötülük nesnesi haline getirildi. Bir siyasi gelenek yok edilmeye başlandı. Mesela, o döneme kadar siyaseten üstünlük sağlayamayanlar için askeri göreve çağırmak olağan bir talep olarak görülürken bugün aynı anlayışı dile getirmek suçtan önce “ayıp” sayılmaktadır. Öte yandan, Ordu’nun güvenilirlik endeksi hak ettiği demokratik yere gerilemekte ve mesela yaptığı hatalar görmezden gelinmemekte; güçlü bir hukuki-toplumsal denetime tabi kılınmaktadır. Asker ve askeri siyaset hayatın olağan akışından çıkmakta ve kışlaya dönmektedir.
Darbelerle mücadele edilirken, askeri vesayet ve askeri vesayet zihniyeti de yenilgiye uğratılmıştır. Hiç şüphesiz bu, Türkiye’nin demokrasi yolundaki en görkemli zaferidir.
Özel yetkili mahkemeler bu sürecin en değerli aracıdır. Elbette siyasi irade kararlılık göstermese; bir yargı enstrümanıyla mesafe almak mümkün olamazdı. Darbelerle mücadele mesaisinin olmazsa olmaz şartı siyasi kararlılık ve liderliktir. Nitekim, Türkiye tecrübesi de aynen böyle tahakkuk etmiştir.
Özel yetkili mahkemeler ve bu mahkemelerin savcı-hakim kadroları da vesayetle mücadelenin hakkını vermişlerdir. Birçoğunun gösterdiği çaba ve mesai tarihi önem taşımaktadır. Düşünülmesi dahi imkansız davaları hem sisteme hem de topluma kabul ettirmek gibi değerli bir norm üretmişlerdir. Dokunulmazlara dokunulmuş, açılamayacağı zannedilen kapılar ardına kadar açılmıştır.
Ancak adı üzerinde “özel yetki” aynı zamanda olağanüstülük demektir. Olağanüstü imkanlarla işlenen ve himaye gören suçların üzerine gitmek için gerekli olan bir yetkiyi tarif eder. Özel durumun özel tedbiriydi...
Bugün, özel yetkili mahkemeleri “özel” kılan temel imkan artık hukuk sistemimizden çıkmaktadır. Net ifadeyle, özel yetkili mahkemeler dönemi bitmektedir.
Türkiye için mutlaka gelinmesi gelen bir aşamaydı bu. Özel yetkili mahkeme uygulamalarının en küçük hatasının bile üzerinde maliyet oluşturduğu demokrasisinin kendi tabiatı içinde ilerlemesi ve olağanüstülük yerine doğallık kazanması gerekiyordu. Bugün o adım atılıyor.
Bir başka ifadeyle;
Darbe, muhtıra, vesayet girişimleri, andıç, faili meçhul gibi her türlü hukuk dışı enstrümanları kullananların yanına kar kalmayacağı anlaşılmıştır. Hatta hayatının bir döneminde bu işlere bulaşmış ve hatta yardım-yataklık etmiş olanlar da dahil olmak üzere bu faaliyetlere meyletmiş olanlar dahi hesabını verecektir. Bu temel gerçek anlaşılmıştır. Kimse, kendinden menkul vatan kurtarıcılığı vazifesi de ihdas edemeyecektir. Bu amaca matuf faaliyetler de yapamayacaktır.
Çünkü, Türkiye artık vesayetçinin ürettiği korkuyu yendi ve her şeyin hesabını soracak kabiliyet ve özgüvene sahiptir.
Parlamento, özel yetkili mahkemeler düzenini değiştirirken tarih ve toplum önünde bir daha bu tür işlere tevessül edilmeyeceği ve demokrasiyi kollamak için sadece bir mahkeme nizamına ağırlık yüklemenin gerekli olmadığı mesajını vermektedir. Yanılıp bir daha bu yola gireceklere karşı da yine yasa koyucunun iradesi ve toplunun denetim gücü devreye girecektir.
Elbette henüz bütün sorunlar bitmedi, elbette zihniyetler henüz tam olarak değişmedi, elbette fırsat kollayanlar da vardır ama Türkiye bu özgüveni göstermek zorundaydı.
Darbe ve darbeci zihniyetle, vesayetle mücadele doğal bir sürece giriyor artık. Neticede, mahkemeler olmasa da bu sürecin temel gücü olan siyaset vardır.
Siyaset, şimdiye kadar yaptığı gibi şimdiden sonra da kanun ve uygulamalardaki vesayet maddelerini hızla ayıklamaya devam etmelidir. Etmelidir ki Türkiye’nin darbe ile mücadelesi olağanlaşsın ve sadece yargının değil bütün kamu otoritesinin ortak özelliği haline gelsin.