Paralel Örgüt şimdi de Özal’ı istismar ediyor. Yeni mecralarından birinin 23 Nisan nüshasında, “Özal da paralel ilan edilir miydi?” başlıklı bir yazı yayınlandı. Gülen’in 1986’da Burdur’da yakalandığı haberini alan Özal gece yarısı Bakanlar Kurulu’nu toplamış ve olaya el koymuş. Hocaefendi bunu sık sık hatırlatır ve “Turgut beyin o günkü centilmenliğini unutamam” dermiş...
Yani Özal, Gülen’e o kadar meftunmuş ki yaşasa o da “Paralel” ilan edilirmiş!..
Paralel yapının önde gelen isimlerinden Faruk Mercan ise Gülen’in, Sızıntı dergisinin 1991 Ağustos sayısında yer alan yazısının Özal’a atfen yazıldığını açıklıyor.
Özal’ın ölümünden iki yıl önce yayınlanan ve baştan sona cumhurbaşkanını aşağılayan bu yazı ilginç bir şekilde Özal’ın “yakında öleceğini” ima ediyor ve “Şimdi istersen uyu; çünkü bundan sonra kopacak kıyamet senin kıyametin olacaktır! Evet, yakın bir gelecekte sen, sırtında bir kambur gibi târihî mesuliyetlerin, derdest edilip tarihleşeceğin gayyaya götürülürken, senin ihmaline, senin iğfaline, senin hıyanetine uğramış, bütün ihmalzedelerin, bütün iğfalzedelerin, bütün hıyanetzedelerin kahredici bakışları, çıldırtan çığlıkları ve arş-ı adaleti ihtizaza getiren tazallümleriyle, ölüp ölüp dirilecek ve ‘keşke, ben de toprak olsaydım’ deyip inleyeceksin!..” beddualarıyla bitiyor.
Bu öfkenin sebebini de yine Faruk Mercan açıklıyor:
“Mesut Yılmaz, Emniyet’teki muhafazakar ve dindar bilinen bazı kadroları tasfiye etti. Gülen’e göre Özal bunlara sahip çıkmalıydı.”
Toparlarsak, Paralel’in bir tarafı “Özal cemaatçilere sahip çıkmadığı için bedduaya uğradı” derken, diğer tarafı ise “Özal hocamızı öyle seviyordu ki, bugün yaşasaydı onu da paralel ilan ederlerdi” diyor.
Peki merhum Özal’ın, Gülen hakkındaki gerçek düşünceleri neydi?
Bu sorunun cevabını ben biliyorum ve “dilsiz şeytan” olmak istemiyorum.
Türkiye yetmiyor, dünyayı istiyor...
Rahmetli Özal’ın çok sevdiği ve güvendiği bir gazetecinin, Fethullah Gülen’in ağırlığını hissettirmeye başladığı o günlerdeki bir özel sohbetlerinde “Gülen’in popülaritesi hızla artıyor, ne düşünüyorsunuz” sorusuna verdiği cevap özetle şöyle:
Uzun yıllardır tanırım, ilk Planlama’dayken görüşmüştük. Sonrasında da çok istedi ama birkaç zaruri görüşme dışında randevu vermedim. Houston’da ‘geçmiş olsun’ ziyaretime gelmişti, görüştük.
Bende bıraktığı intiba kendisinden soğumama hatta çekinmeme sebep oldu.
Çünkü büyük bir ihtirasa sahip olduğu anlaşılıyor. Ona Türkiye yetmiyor, dünyayı istiyor. Sonraki dönemlerde bana gelen bilgiler de bu fikrimi destekliyor.
Yalanı da rahat söylediğini fark ettim. Bunu güvendiğim müntesiplerinden birine örnek vererek anlattığımda, “Onun yalanı bile güzeldir” demesi beni daha da ürküttü. Zira bu zat etrafındakilere hulul ediyor ve neredeyse onları esir alıyor.
Son görüşmemizde yüzüme iltifatlar yağdırırken gıyabımda olmadık şeyler söylediği ve yazdığı kulağıma geliyor.
Benim bildiğim İslam alimleri böyle davranmıyor.
Motivasyon için dini kullanıyor...
“Dünyayı, düzeltmek için kontrol etme” anlayışı da Hitler’i hatırlatıyor.
Hitler ilkokul mezunuydu ama dünyanın en önemli hatiplerindendi. Yüksek ikna kabiliyeti ile Almanları peşinden sürükledi.
Hocaefendiyi de tahsili olmamasına rağmen fevkalade hitabeti ve ikna kabiliyeti açısından Hitler’e benzetiyorum. Hitler ‘milliyetçi’ bir yol tutturmuş bu ise motivasyon için dini kullanıyor.
İnşallah ben yanlış düşünüyor olurum...
***
Ne dersiniz; rahmetli Özal yanlış mı düşünüyormuş...