Terör örgütleri son dönemde düşman ilan ettikleri ‘devlet’ otoritesi yerine ‘AK Parti’yi yerleştiriyorlar. Önce PKK’nın bölgede AK Parti’yi hedefe oturtmaya başladığı gördük, ardından ise illegal sol örgütlerin ve diğer karanlık odakların doğrudan siyasi iktidarı hedef alan saldırılar içine girdiklerini gözlemledik. DHKP-C’nin Başbakanlık ve AK Parti genel merkezine saldırısı bu türdendi. Gezi olayları sonrasında şiddet uygulayan örgütler herhangi bir kamu kurumunu veya güvenlik birimlerini değil doğrudan AK Parti binalarını ve Başbakanlık ofislerini hedef aldılar.
Günlerce Başbakanlık Dolmabahçe ofisi saldırı altında kaldı... Olayın ilk günlerinde toplanan gruplar için öncelikli hedef Başbakanlık merkez binasını ele geçirmekti. Olayların başladığı ilk Cuma akşamı ODTÜ’den harekete geçen geçen 3500 kişilik grup doğrudan Başbakanlığa ve Meclis’e yürüdü. Sabaha doğru tamamen illegal örgütlerin ve marjinal grupların kaldığı bin kişilik grup bu binalara girip ateşe vermeyi hedefliyordu. Tüm bunları durduran orada cansiperane mücadele veren çevik kuvvet polisiydi.
Başbakan Erdoğan Polis Akademisindeki konuşmasında, polisin dirayetini ve kahramanlığını şöyle ifade etti: “Polisimiz bir başka ülkede yaşansa asla tahammül edilemeyecek saldırılara karşı koymuş adeta kahramanlık destanı yazmıştır. Uzun soluklu bir mücadeleyi disiplinini bozmadan 48 saat aç, susuz kalarak sürdürebilmek bizim polisimizin işidir”. Başbakanımız, polisin çok önemli demokrasi testinden başarı ile geçtiğini vurguladı. Buna ilave olarak şunu da vurgulamak gerekir: Polis hem uygulamasıyla bu sınavı geçmiştir, hem de demokrasiye ve sivil iktidara karşı girişilen bir tertibi bozmuştur. Meseleyi tek boyutlu olarak algılatmak isteyen ve ‘Oyun, tuzak, tertip’ gibi kavramlardan hoşlanmayanların bunu anlamasını beklemiyorum. Siyasi iktidara karşı fiili saldırı yapılmasını demokrasiye zarar veren bir durum gibi görmeyen bir anlayış, zaten bu durumu takdir edemez.
***
AK Parti iktidarının vesayetçi odaklarla mücadelesinde polisin önemli bir rol oynadığı, Türk demokrasisinin güç kazanmasına katkıda bulunduğu uzunca süredir yazılıp çiziliyor. Eğer demokrasinin can suyu bulmasında Ergenekon ve Balyoz gibi kalkışmaların boşa çıkarılması etkili olduysa, bunun içinde Emniyet’in gayretleri gözardı edilemez. Özellikle Emniyet İstihbarat, terör, organize gibi birimlerin sofistike çalışmaları bu sürece damgasını vurmuştur. Ama bu son olaylara damga vuran çevik kuvvet polisidir.
Diğer birimlerle kıyaslandığında daha farklı nazarla bakılan bu birim, sadece fiziki gücüyle değil, inancıyla, cesaretiyle, özverisiyle ve idari aklıyla örnek alınması gereken bir performans ortaya koymuştur. Saatlerce aç-susuz kalan, bire on kalabalığa karşı amansız mücadele eden, en az zararla maksimum neticeyi alan bu yiğit insanların ayakta alkışlanması gerekir.
Polisin yanlış uygulaması, ihmali, hatası elbette incelenir, soruşturulur... Ancak buradaki başarıyı görmezden gelmek büyük haksızlık olur. Başbakan’ın söylemi bu fedakarlığın tam olarak algılandığını gösteriyor.
Cumartesi günü Bayrampaşa’daki çevik kuvvet merkezine gittim, oradaki polis şefleriyle sohbet ettim. Gezi parkındaki göstericileri anlamak lazım diyenlerin, buradaki büyük kitleyi de anlaması gerekir. Bu insanlar elinde copla gezen cahil insanlar değiller. Bu polislerin tamamı üniversite veya (yüksel okul olan) polis okulu mezunu... İçinde sanatçılar da var, mühendisler, mimarlar, siyaset bilimciler de var. Sanal alemde yapılan esprileri anlamayacak bir yüzeysellikte hiç değiller, aksine bunlara taş çıkartacak bir mizah anlayışına sahipler. Empati yetenekleri göstericilerden çok üzerinde. Kendi yanlışlarını da masaya yatırıp sorgulayabilecek özgüvene ve duyarlılığa sahipler.
Ankara’daki 1700 çevik kuvvet, Nazmi ve Fatih müdürleriyle, İstanbul’daki 4500 çevik kuvvet Yılmaz ve Fatih müdürleriyle demokrasinin hiç de lehine olmayacak saldırıları akim bıraktılar, büyük oyunu bozdular. Allah hepsinden razı olsun...