Aslında çoğul konuşabiliriz... “Hep seçimle mi geldiniz?” diye sorabiliriz.
Bugüne kadar, “sistem”in dayatmasıyla, ancak koalisyonlar eliyle hükümet olabildiler.
Çünkü 1950’den başlayarak, istikrarlı bir biçimde seçim kaybettiler.
İsmet Paşabile, 60 darbesinden sonra, mukadder görünen Başbakanlığa, ancak bir koalisyon marifetiyle ulaşabildi.
Bülent Ecevit, ha keza...
Partisi ipi göğüslemesine rağmen, koltuk değneği marifetiyle Başbakan olabildi.
Şunu demeye çalışıyorum: Millet, CHP’ye, tek başına hükümeti kurma izni vermedi, vermiyor.
Bunu “güvensizlik işareti” mi saymalı?
Evet, ama onun da ötesinde, mevcut “sistem”in kötülüğü olarak da görmeli...
O çok bayıldıkları parlamenter sistem yüzde 42 oy almış CHP’ye hükümeti kurma imkânı tanımadı.
Demek ki neymiş? 16 Nisan’da oylayacağımız Cumhurbaşkanlığı sistemi bu gibi durumlarda “çare” olabilirmiş.
Sözü asıl Kemal Kılıçdaroğlu’na getirmek istiyorum.
Bütün bir siyasetini “yalanlar” üzerine kurmuş Kılıçdaroğlu’nun yegâne korkusu, Cumhurbaşkanlığı sisteminin bir tek adam rejimine dönüşecek olması imiş...
Bunu kendisi söylüyor...
Partisinin “tek adam” üzerine kurguladığı yönetim anlayışına itiraz etmemiş, bu durumu hiç sorgulamamış adam, istikbaldeki tek adam rejiminden korkuyor. Dahası, böyle bir rejimin sandıkla kurulabileceğine inanıyor.
Sandıkla gelen, sandıkla gider oysa... Yani, “korkularımız” doğrultusunda oluşacak “rejim”in ilacı, yine sandıktır.
CHP’nin tek adamları sandıkla da gitmediler...
Sandıktan çünkü sadece CHP çıkıyordu.
Başka bir partinin yarışmasına izin verilmiyordu.
Sandıktan tek olarak çıkan CHP de, partinin başındaki “tek adam”ı, yani İsmet Paşa’yı Cumhurbaşkanı seçiyordu.
Bu durumu “tek adam rejimi” olarak görmeyen Kılıçdaroğlu, demokratik yarıştan galip çıkacak siyasetçinin yönetimine “tek adam rejimi” diyor.
Tuhaf...
Hakikaten tuhaf!
Daha tuhafı şu:
Hazret, geçenlerde, Habertürk TV’de bir grup gazetecinin karşısına çıktı ve referandumla ilgili soruları cevapladı.
Bir gazeteci şöyle bir soru yöneltti kendisine: “Siz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ‘tek adamlık’la itham ediyorsunuz ama o da sizinle ilgili olarak ‘7 seçim kaybetti, halen koltukta oturuyor, asıl tek adamlık bu değil mi?’diye soruyor. Buna ne diyeceksiniz?”
Ne cevap verdi, biliyor musunuz?
Gayet pişkin ve kendinden emin bir üslupla, “Ben hep seçimle geldim” dedi.
O zaman Kemal Bey’e şunu sormamız gerekiyor:
Rakiplerin nasıl geldiler?
Darbe mi yaptılar?
Seçim dışı yöntemleri mi kullandılar?
Seçimle geldilerse, seçimle gitmelerinin önünde bir engel bulunmuyorsa (ki, bulunmuyor), buradan nasıl bir “tek adam rejimi” çıkarıyorsun?
Kaldı ki, “Hep seçimle geldim” ifadesi de gerçeği yansıtmıyor.
Hangi demokratik taleple, hangi taban baskısıyla hangi delege desteğiyle, hangi yoğun vatandaş isteğiyle o koltuğa oturduğunu bilmiyoruz.
Bir gün bir yerlerden bir “kaset” çıktı, sonra seni genel başkanlık koltuğunda gördük.
Seçimle değil, kasetle geldin.
Liderliğini, evet, seçimle tahkim ettin ama gitmiyorsun...
Bir türlü gitmek bilmiyorsun.
Girdiğin bütün seçimleri kaybettiğin halde, “liderliğini” seçimle sınama cesaretini gösteremiyorsun. Rakiplerine (parti içindeki muhaliflerine) demokratik yarış hakkını çok görüyorsun.
Erdoğan haksız mı? Asıl tek adamlık bu değil mi?