Koalisyon görüşmeleri sırasında hiçbir siyasi partinin nazlanmasının, olmayacak taleplerde bulunmasının sırası değil; ufak hesaplarla zaman kaybetme lüksümüz bulunmuyor. Zira Türkiye’nin önünde son derece önemli üç tercih bulunuyor ve hızla kurulacak bir hükümetin bu kararları alması gerekiyor. Kararları Türkiye almazsa, zaten biz ne olduğunu anlayamadan başkaları bizim yerimize alacaklar.
Karar verilecek konulardan birisi, NATO-Rusya arasında iyice gerilmiş olan ilişkilerde Türkiye’nin alacağı “siyasi pozisyonun” netleşmesiyle ilgili. NATO, Doğu Avrupa’ya orta menzilli füzeler yerleştirme kararı aldı; geçen ay Konya’da gerçekleştirilen tatbikattan sonra şu sıralarda Baltık Denizi’nde çok daha büyük bir savaş oyunu yapıyor. Bu tatbikatın adı da Kılıç Darbesi. Rusya ise kendisine yönelik bu faaliyetlere 40 kıtalararası balistik füze yerleştirme kararıyla yanıt vermiş vaziyette. Putin Avrupa’ya dokunmadan doğrudan ABD’yi mi vurma hesabı yapıyor, bilinmez. Ancak askeri anlamda yükselen bir tansiyon var ve unutmayalım Türkiye de bu tatbikatlara katılan bir NATO üyesi.
Ekonomik anlamda olmasa da stratejik olarak Türkiye’nin aynı anda hem Rusya’yı hem de NATO ülkelerini idare etme şansı azalıyor. Mesele ödün vererek karara zorlanmadan önce davranabilmekte. Bu genel panorama.
Kısa vadeli acil konu
Bu genel panoramanın içinde ikinci karar konusu ise Türkiye’nin Suriye’de kimlerle komşu olmayı tercih edeceğiyle ilgili. Diğer bir ifadeyle sınırın öte tarafında kimin muhatap olması tercih edilecek. İki buçuk seçenek var. Biri IŞİD ya da benzeri radikal İslami yapılar, ikincisi YPG’nin kurallarını belirlediği bir yapı, buçuk olan da Özgür Suriye Ordusu denen çatı yapı.
Hangisi tercih edilirse edilsin, fiilen çok parçalı bir Suriye söz konusu olduğundan hesapların Şam ve yerel yönetimler dengesine bakılarak yapılması gerekecek. Tıpkı Erbil-Bağdat dengesinde olduğu gibi. Kabul edelim, radikal İslami yapıların güçlenmesi, her durumda Şam’ın elini güçlendiriyor. Öte yandan YPG’nin de Şam ile ilişkileri hiç fena değil. Bu durumda Şam’dan hangi kesimler koparılabilir, kazanılabilir, barışçı ilişkilerle yeniden düzenlemeler yapılabilir ve sonra bu kesimlerin merkezi otoriteyle ilişkilerinin düzenlenmesinde hangi üçüncü oyuncular devreye sokulabilir, ona bakmak gerekecek.
Bu durumda Türkiye’nin aynı anda hem IŞİD, hem Esad, hem de YPG ile mücadele etme lüksü fazla yok gibi gözüküyor; birinden birini öncelemek durumunda.
Orta vadeli acil konu
Türkiye’nin komşusunun kimler olacağına karar vermesi, 2,5 milyona ulaşmış sığınmacılar konusunda alacağı kararları da doğrudan etkileyecek. Bu insanların farklı grupların baskısı nedeniyle ülkelerini terk ettiği biliniyor. Kimi IŞİD’den, kimi Esad’tan kimi de YPG’den kaçtı.
Türkiye, bu insanların geri dönme koşullarının hangi grubun egemenliği halinde sağlanabileceğine de karar vermek ve ayrıca sınırındaki hangi yapının iç dengeler açısından daha az riskli durumlar yaratacağını hesaplamak durumunda. Basite indirgemek gerekirse seçim radikal İslami yapılar ile radikal Kürt hareketi arasında. İster tampon bölge olsun, ister olmasın fiilen bu seçenekler değişmeyecek.
Kararı etkileyecek olan ise hangisinin yönetilebilir olduğunu tespit etmekle ilgili. Türkiye’nin elinde son derece önemli iki manivela var; biri demokrasi, diğeri piyasa ekonomisi. Daha iyi bir demokrasi ve gelişecek bir ekonomi hangi riski daha düşük hale getirir, ona bakmak gerekecek. Tüm bunları çok hızlı yapmak gerekiyor, zaman yok. Ortaya sivil bir siyasi irade konmazsa, Türkiye’de bu boşluğu doldurmaya hevesli kesimlerin olduğunu da hatırlatmak gerekiyor.