Dostoyevski’nin aynı adlı kısa romanından uyarlanan Öteki, merakla izlenen ve filmin sonuna kadar soru işaretlerinin aydınlanmadığı bir psikolojik gerilim filmi.
Dostoyevski’nin 1846 tarihli kısa romanı Dvoynik’ten Richard Ayoade’nin uyarladığı bir psikolojik gerilim filmi Öteki. Dostoyevski’nin Gogol etkisi hissedilen bu ilk dönem romanı Öteki ve Öteki Ben isimleriyle yayınlandı. Beyazperde uyarlamasında daha çok Kafka’ya atfedilebilecek bir atmosfer var… Ayoade, zaman, mekan ve teknoloji tasviri itibariyle gerçek hayatta tam bir karşılığı olmayan bu dünyayı Terry Gilliam’ın Brazil’inden esinlenmiş. Tokyo, Londra, Tallinn film festivallerinde yarışan Öteki, finaline de izleyiciyi merakta bırakmayı başarıyor.
Simon James, kendisine bol gelen, demode bir takım elbise giyen, asosyal, pısırık, çekingen bir memur. İçe dönük olduğu için başarısını ve çalışkanlığını dahi ortaya çıkaramaz. Militarist bir diktatörlüğün devlet dairesinde çalışan Simon’ın raporları görmezlikten gelinir. Film, bir kabus sahnesi olduğunu düşündüren ama gerçekliğin ta kendisi çıkan bir tren yolculuğuyla başlar. Simon James, bomboş bir vagonda yanına gelip oturduğu yerin kendisine ait olduğunu söyleyen adama boyun eğip kalkar. İnmesi gereken istasyonda eşya yükleyenlerde izin isteyip de inemez, son anda kendini attığında çantası kapıya sıkışır, sapı elinde kalır!
Yıllardır çalıştığı dairenin güvenlik görevlisi kartı çantayla birlikte tren kapısında kalan Simon’ı tanımaz. Ziyaretçi gibi form doldurtur, bu işlemi sonraki günlerde de onu daha önce hiç görmemiş gibi devam ettirir! Simon, dairenin fotokopi bölümünde çalışan ve tam karşısındaki dairede oturduğu için teleskopuyla gözlediği Hannah’ya aşıktır… Ama onunla tek teması her gün bir raporun fotokopisini çektirmekten ibarettir.
Hannah’yı gözlerken üst katında oturan adamın intiharına tanık olur Simon… İfadesini alan polisler, kendisinin de intihara niyetli olup olmadığını sorar, olumsuz cevabına rağmen ‘belki’ diye not düşerler rapora! Bir mementomori’dir bu olay… Bakımevinde kalan yaşlı ve aksi annesinden başka kimsesi olmayan Simon James’in sıkıcı ve yavan hayatının yaşanmaya değer olup olmadığını sorgulatır… Annenin sevgisizliğinin altını çizerek Freudyen bir göndermeyi de eksik bırakmıyor film…
FİLMİN AHLAKİ MESELESİ
Dairede fiziksel olarak tıpatıp Simon James’e benzeyen, adı da James Simon olan ama bu benzerliği kimsenin fark etmediği bir adam işe başlar. Kişilik yönünden ise tam tersidir! Kendine güvenli, cana yakın, sosyal yönü güçlü, uyanık, çapkın, şeytan tüyü var dedikleri türden… Kısa sürede herkes cazibesine kapılır, Hannah ona delice tutulur, tıpatıp benzerliklerinden yararlanıp Simon’ı da işte yükselmek için kullanmaya başlar, evini garsoniyere çevirir.
Karanlık, loş, okside renklerden örülü dünyada Simon zaten görünmezken bir de James’in gölgesinde dışlanmaya, elindekileri de kaybetmeye başlar… James kimdir? Simon ile bağı nedir? Nasıl olur da ikizi gibi benzer ona? Bomboş vagonda yerini vermeye razı gelen Simon, işini, evini, sevdiği kadını elinden alan ‘öteki ben’ine karşı koyabilir mi? Başkalarının hayatını izleyen Simon, kendi hayatının dizginlerini eline alabilir mi?
Filmin ahlaki meselesi ise “James, Simon’ın olmak isteyip de olamadığı kişi midir?” sorusunda düğümleniyor. Düğümü çözen de aşk oluyor… Filmin geneline sinen ironiden nasibini almayan, biraz fazla duygusal bir final ama bir o kadar da tüyler ürpertici…
Pek yakında Night Moves adlı filmde bir eko-terörist rolünde izleyeceğimiz Jesse Eisenberg, rollerine özellikle Simon’a çok uymuş. Onu inandırıcı biçimde canlandırarak filme sınıf geçirtiyor.
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: The Double
Yönetmen: Richard Ayoade Senaryo: Richard Ayoade, Avi Korine
Görüntü: Erik Wilson
Müzik: Andrew Hewitt
Oyuncular: Jesse Eisenberg, Mia Wasikowska, Wallace Shawn, Gemma Chan, James Fox, Paddy Considine
Tür: Dram, gerilim
Yapım: 2013, ABD-İngiltere, 93 dakika