Osmanlı İmparatorluğu, son yıllarında Ortadoğu bölgesinde adeta canlı bir kadavraya dönüştürüldü. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra bu bölgede Osmanlı Milleti’nin tüm uzuvları hâlâ canlı iken diri diri kesildi, biçildi ve bu vücuttan çok sayıda sözde devlet çıkarıldı. Yüzlerce yılda oluşan gönül bağları üç-beş hain arasında cetvel ile pay edilmeye kalkıldı.
Tarihçi Mustafa Armağan en son kitabında (Satılık İmparatorluk) bu durumu Batılı korku filmlerinden bir örnekle anlatıyor. Biliyorsunuz bu filmlerde gerektiği gibi gömülmeyen kişilerin ruhları bir türlü öbür dünyaya gitmez, özellikle mirasçılarının başına musallat olurlar. İşte Armağan da Osmanlı Devleti’nin usulüne göre gömülmediğini, ardında kalanların yaşadığı büyük sorunların da bu saygısızlığın bir ürünü olduğunu söylüyor. Buna göre Ortadoğu sokaklarında hâlâ Osmanlı’nın rahatsız ruhu dolaşıyor.
Osmanlı’nın intikamı
Şerif Hüseyin ve onun gibilerinin ihanetleri sonucunda Ortadoğu bir asır boyunca kukla kralların ve zâlim diktatörlerin yurdu oldu. Saddam Hüseyin, Hüsnü Mübarek ve Kaddafi gibiler akıttıkları kan gölünde eziyet çeke çeke yıkıldılar. Şimdi sıra Esed ailesinde. Belki de ardından Osmanlı’ya ihanetin en somut kalıntılarından Ürdün var. Diğer krallıklar ve diktatörlükler de isteyerek ya da istemeyerek bu değişimin altında kalacaklar.
Bu açıdan baktığımızda Mısır’da Hüsnü Mübarek devrilip, yerine halkın seçtiği bir kişi başkan olunca Osmanlı’nın ruhu bir nebze olsun huzur buldu. Esed can çekişirken de geçmişin intikamları bizzat bölge halkları tarafından birer birer alınıyor sanki.
Zulüm rejimlerinin devrilmesi yolun sonu değil elbette. Yıkılanın yerine yenisi hemen kurulamaz. Sistemin yeniden inşası zaman alacaktır. İşte o dönem zahiren ‘terör dönemi’ gibi görünecektir. Özünde ise kaos gibi görünen bir doğum dönemidir. Her doğum gibi Mısır’dan Tunus’a, Suriye’den Yemen’e kadar tüm Ortadoğu ağır sancılar geçirecektir.
Türklerin ihaneti
Osmanlı’ya Arapların yaptıklarından bahsettik. Peki, ya Türkler? Onlar çok mu sadık kaldılar insanlığın iftihar tablosu olan bir medeniyete? Hayır! Osmanlı’ya belki de en büyük haksızlığı bizzat Türkler yaptı. Padişahlar hain, medeniyet ise geri ilân edildi. Geçmişle olan tüm bağlar medenileşmek adına koparılmaya çalışıldı. Osmanlı’ya çok haksızlık edildi, çok. Belki de bu nedenle Osmanlı’nın rahatsız ruhu en çok Türkiye’yi rahatsız etti. Askeri darbeler, işkenceler, iç çatışmalar, halkıyla kavgalı bir devlet... Türkiye bunların hepsini yaşadı.
Şimdi sıra geçmişimizle kucaklaşmakta... Bu, bazılarının sandığı gibi bir geriye dönüş değil. Osmanlı’nın Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşü kopan damarların tamir edilmesinden, vücuda yeniden kan dolmasından başka bir şey değildir. Öze dönüş de diyebileceğimiz bu işlem tamamlandıktan sonra Türkiye ‘yeni Osmanlı’ olmayacak. Tam tersine, Osmanlı’nın ruhu huzur bulacak, belki o zaman Osmanlı İmparatorluğu’nu gönül rahatlığıyla tarihe gömebileceğiz. Çünkü artık onun yerini almış, ondan çok daha güçlü, çok daha medeni bir devlet olacak tarih sahnesinde... Ve bu sayede sadece Türkiye değil, Ortadoğu da huzur bulacak.
Özetle, canlı kadavraya çevrilen Ortadoğu bölgesinin şifreleri Osmanlı’da gizli. Türkiye bu sırra ne kadar hızlı vakıf olursa Ortadoğu ve İslam dünyası da o kadar hızlı huzur ve güç bulacak.
Not: Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Mustafa Armağan’ın en son kitabı ‘Satılık İmparatorluk’ kitabını ve Ekrem Buğra Ekinci’nin ‘Ama Hangi Osmanlı’ adlı eserini hararetle tavsiye ediyorum. Her ikisi de Timaş’tan çıktı.