19 Milli Eğitim Şurası’nda çok sayıda tavsiye kararı üretildi ama bu tavsiye kararlarından üçü basında ön plana çıktı.
1- Osmanlıca-eski Türkçe derslerinin okullarda seçmeli ders olarak okutulması.
2- Din kültürü derslerinin 1, 2 ve 3. sınıflara da zorunlu ders olarak konması.
3- Turizm Meslek liselerinde kokteyl hazırlama derslerinin kaldırılması.
Bu satırların yazarının, ilk iki konuya ilişkin görüşü Şura tavsiye kararlarından biraz farklı.
Üçüncü konu zaten ayrı bir dünya, şaka gibi geldi bana.
Osmanlıca-eski Türkçe dersinin, nihai analizde çok önemli bir kültür dersidir, bu toplumun 90 sene önce kullandığı alfabedir, gazeteler bu alfabe ile yazılmış, basılmıştır, okullarda makul bir süre zorunlu ders olarak okutulmasından yanayım.
Alfabenin temel bilgileri herkese verilir, bu aşamadan sonra konuya tarihsel, kültürel ilgi duyanlar bu bilginin üzerine gidebilirler, derinleştirebilirler.
Böyle bir ders bir ya da iki yarıyıl okutulur, sonrası ise öğrencinin merakına bırakılır kanısındayım.
Konu Şura tarafından gündeme getirilmeden çok önceleri bu sütunda ben bu toplumun gençlerinin bu toplumun 90 sene önce kullandığı alfabeyi bilmesinin temel bir kültür ihtiyacı olduğunu yazdım, yanılmıyor isem en son Mart 2013’te yazmış idim, bu nedenden içim rahat.
Din kültürü derslerinin ise mutlaka ama mutlaka seçmeli ders haline getirilmesinden yanayım, bu benim normatif bir tercihim, yani öyle olmasını tercih ediyorum.
Bu konuda temel tercihin ailelerde olmasından yanayım, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin de matematik, İngilizce gibi derslerle mukayese edilmesi bana hiç anlamlı gelmiyor.
Ancak, AİHM’in konuya ilişkin kararı meseleyi normatif bir tercih olmaktan da çıkardı çünkü Anayasanın 90. maddesinin son paragrafı ve Avrupa insan Hakları Sözleşmesi’nin 46. Maddesine göre (Türkiye devletinin uluslararası bir mükellefiyetidir) bu artık hukuki, anayasal bir zorunluluk.
Bu ülkede yaşayan bir öğretim üyesi olarak din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin nasıl işlendiğini, nasıl işlenmek zorunda olduğunu da yakından biliyorum, milyonlarla ifade edilen öğrenci sayısına tekabül edecek din kültürü öğretmenlerinin mukayeseli bir din kültürü dersi verebilecek bir müktesebata sahip olmadıklarını çok iyi biliyorum, bu nedenden din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri kaçınılmaz olarak din derslerine dönüşüyor, başka yolu da galiba şimdilik yok.
Gelelim başlıkta belirttiğim “Osmanlıca dersinin üzerine düşen gölge” meselesine.
Bu satırların yazarı bu dersin bırakın seçmeli, zorunlu olmasından yana ama bu kişisel bir tercih.
Osmanlıca dersinin seçmeli de olsa okutulması konusu Şura’da tavsiye kararı olarak bir çoğunluk tarafından alındı, buraya kadar bir mesele yok, ben bir ya da iki yarıyıl zorunlu olmasını isterdim.
Ama aynı çoğunluk inanılmaz bir iş daha yaptı, Turizm Meslek liselerinde kokteyl hazırlama derslerinin kaldırılması tavsiye kararını da aldı.
Böyle bir karar, mesela futbol okullarında, topun yasaklanması istikametinde bir tavsiye kararı üretmek gibi bir şey.
Futbol okulunda topu yasaklamak ne kadar komik ise bu Turizm Meslek liseleri kararı da öyle.
İşin kötü tarafı, bu komik kararın Osmanlıca dersi gibi çok önemli bir kararın üzerine büyük bir gölge düşürmüş olmasıdır.
İki kararın da aşağı yukarı aynı çoğunluktan çıkmış olması Osmanlıca dersi için çok büyük bir talihsizlik oldu doğrusu.
Unutmayalım, Osmanlıca dersinin getirilmesi çok önemli bir kültür hamlesidir, konunun muhafazakarlıkla bir ilişkisi yoktur, doksan sene önceki gazeteleri orijinalinden okuyabilmeyi istemenin muhafazakarlıkla ne ilişkisi olabilir ama lütfen bu adımları siyasi ve daha da önemlisi yasakçı bir muhafazakarlıkla gölgelemeyelim.
Muhafazakarlık çok önemlidir, yasakçı değil tam tersine rekabetçi olmalıdır.