Masonlar öylesine güçlenmişlerdi ki, kendi aralarından tanınmış bir kişiyi Sadrazam bile yaptırdılar. Bu, II. Meşrutiyet Dönemidir. Daha önce 1876 tarihinde Birinci Meşrutiyet mücadelesini yapan Yeni Osmanlılar, çoğunlukla masonlukla yakından ilgiliydiler, kimi de zaten masondu.
İlk kurulduğu 18. yüzyıldaki masonlukla, 20. yüzyılın masonları arasında çok derin, uzlaşılmaz fikir ayrılıkları vardır. Geçmişte, yani 18. yüzyılda masonluk sadece toplumsal ve düşünsel (felsefi) hatta manevi görüşleri olan, kendi içine kapanmış bir kurum değildi. Özgür düşünceyi savunuyor, özellikle Katolik Kilisesinin din adına insanlara uyguladığı dayanılmaz baskılara karşı çıkıyordu. Bu arada Papalık, masonluğu afaroz edinceye kadar, rahip, piskopos hatta kardinaller arasında bile savunanları vardı. Bunlardan kiminin üye olduğu da söylenirdi. İngiltere, Fransa, İspanya ve Hollanda'da kanlı din ve mezhep çatışmalarının şiddetinden ürken masonlar hepten yer altına inmişti. Liberal düşünceli hemen herkesi, Hıristiyan olsun olmasın çatısı altında toplamıştı. Bu arada Yeni Osmanlılar masonluğu bir kurtarıcı olarak görüp dört elle sarıldılar. Ve neredeyse bir gecede Mason oluverdiler. Avrupa'daki ülkelerin en önemli katlarında oturan, neredeyse bu ülkeleri yöneten, masonlardan yardım umdular. Tabi Genç Osmanlıların, bunların Osmanlı'yı yıkıp küçük parçalara ayırma, sonra da yutma hevesinden haberi yoktu. Masonların dilinden düşmeyen hak, adalet, eşitlik, kardeşlik gibi laflar Genç Osmanlıları adeta büyülemişti.
Tarih 10 Temmuz 1908. Kansız ve hiç beklenmedik bir anda İkinci Meşrutiyet ilan edildiğinde Jön Türklerin masonları, iktidarın eşiğinde değil, iktidarın içindedirler. Doğal olarak "yabancılardan" kurtulmak ve yerli, daha geniş anlamıyla milli bir örgütlenmeyi düşündüler. Artık masonların içinde ve her kademesinde Osmanlı vatandaşı olan Türkler çoğunluktaydı.
Bu Osmanlı masonların en büyük talihsizliği, açıkça konuşamamaktır! Çünkü masonluk kendi çatısı altında özgür ama dışında sımsıkı kapalı, gelenekleri kendine özgü ve bunları açıklamanın büyük bir suç olarak algılandığı bir kurumdur.
Masonlardan Atatürk'ün bile ürktüğü söylenir. Ne var ki, en güçlü dönemlerinde onların localarının kapılarına kilit vurdurdu. Öte yandan İsmet İnönü, Atatürk'ün neleri göze alıp, dünyanın dört bir yanından gelen baskılara göğüs gererek kapattığı locaları İsmet İnönü bir gecede açtı. Otuz Üçler Yüksek Şurası'nın başkanı ve ülkedeki en kıdemli mason olan Prof. Dr. Mim Kemal Öke, bir mektupla İnönü'yü aldığı bu karardan dolayı candan kutladı!
(Yarın: 20 Ağustos 1908'de yapılan gizli toplantı)