Geçmişini bilip, tanıyarak, göğsünü gururla doldurup "Evet, ben buyum." diyebilmek kadar harika bir duygu olamaz. Biz bu konuda çok şanslıyız. Atalarımızın yapıp ettikleri bugün her kesim ve millet tarafından örnek gösterilecek kadar güzel.
Yeryüzünde bulunma gayesini idrak peşinde geçirdiğim birkaç on yıldan sonra, bir kahveciye attığım çimdik neticesinde yükselen başları hafızama kaydettiğimi, 'uyanıklığımın' izharı açısından zikrediyorum.
Ben, yüreğinden gayrısını korkaklığıma işaret sayıp teenniyi yoldaş edinmiş bir âdemim; âdem, sadece âdem.
Sataşan, masum değilse, bunu dikkate almalıdır. Masumsa, tekinsiz bir yanımız, yine de yoktur; omzumuzu silker, tefekkürümüzü bozmadan, kendi ağırlığımızı hissederek, menzilimize doğru yürür gideriz.
Şalom Gazetesi köşe yazarı Mois Gabay'ın kaleme aldığı yazıya karşılık, vakıa açısından doğruları söylemenin, yerini bildirmenin gerekliliğini ifade etmeyi kefaret sayarım. Bundan kaçınırsam, sütünü içtiğim anamın, her bir telini davası için ağartmış babamın ve dahi, tebessümüne mazhar olduğumuz 'büyüklerim'izin, bahusus, Resülüllahın, silsile-i kiramın ve en nihayet, önümüze bolca düşen Aksa şehitlerinin, hayranlıkla incelediğimiz veçhe ve gülüşlerinin hakkına nankörlük etmiş sayarız kendimizi.
Gabay, kendince Osmanlı'nın hoşgörüsünden örnekler veriyor. Sayın Mois'in anlatımıyla ifade edecek olursak "Sayın Beşer, bir gazeteci olarak bu tweet'i atarken Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethettikten hemen sonra Patrik Gennadius Scholarius'la görüşüp Ortodoks Hristiyanlığı himaye altına alması, yeni bir Patriklik Kilisesi göstermesi bunun yanında Bizans'ın son Hahambaşısı Moşe Kapsali'yi Edirne'den getirip gerek Balkanlar'dan Yahudi göçünü teşvik etmesi gerekse de Anadolu Yahudilerini İstanbul'a davet ettiğini bilmez midir? Fatih Sultan Mehmet o dönem mektubunda Yahudilere şu sözlerle seslenir: "Tanrı bana birçok ülke bahşetti ve hizmetkarı Hz. İbrahim ile Yakup'un sülalesine sahip çıkmamı, kendilerine yiyecek vermemi ve onları himayeme almamı bana emretti. Aranızdan kim, Tanrının yardımıyla İstanbul'a, başkente gelip yerleşmeyi, incirin ve bağın gölgesinde huzur içinde yaşamayı, serbest ticaret yapıp mal mülk sahibi olmayı arzular?" Osmanlılar gittikleri yerlerde var olan düzeni yıkıcı yöntemlerle değiştirmekten özenle kaçındı. Eski alışkanlıkları, gelenekleri ve yüzyıllardan beri gelen 'Kanunukadim'i özellikle korudular."
Ne yalan söyleyeyim bu satırlar açıkçası gururumu okşadı. Geçmişimle bir daha gurur duydum, göğsüm kabardı.
Elhamdülillah, bizim tarihimizde utanılacak hatıralar yok!
'Nefsim, kudreti elinde olan Allah'a yemin ederim ki', hoşgörüsünü bana hatırlattığınız dedelerimize yaptıklarınızdan gafil olursak, zebun olalım!
Dünyayı, ahtapot gibi sardığınızı, son yıllarda boğazlarımızı sıkmaya başladığınızı biliyoruz. Milleti İbrahim başta olmak üzere, bütün milletlerin başına ne geldiyse, kurgunun size ait olduğunu biliyoruz.
Sayın Mois'in Osmanlı için sarf ettiği engin hoşgörüyü İsrail için söylemek mümkün mü?
Mavi Marmara'da şehit ettiğiniz, her hanemizin şehidi Furkan evladımızı hangi hoşgörüye sığdıracaksınız?
İsrail devleti daha kuruluş düşüncesinden bugüne gelinceye kadar her anında ve her söyleminde şiddet, işgal, ölüm, işkence dolu olan bir geçmişe sahip.
Ortadoğu'da İsrail devletini kurmak için akıtılan kanların, yapılan işkencelerin, zulümlerin haddi hesabı yok. İsrail, "vaat edilmiş topraklara(!)" sahip olabilmek için ne kutsal değerlere saygı gösteriyor ne de insani ve ahlaki değerlere.
Pesah bayramının son gününde katliam yapmak, kendi kutsalına karşı bile saygısızlıktan başka ne ile ifade edilebilir.
Kendi bayramına saygı göstermeyen Müslümanların bayramlarına saygı gösterir mi?
İsrail, en büyük katliamlarını ve zulümlerini Müslümanlar için kutsal olan Ramazan günlerinde ve bayramlarında yapmıştır.
İsrail, özel günlerine değil, kutsal kitaplarına da saygısızlık yapmaktadır. Tevrat "Öldürmeyeceksin" der. Ama İsrail bırakın öldürmemeyi çocuk, yaşlı, kadın ayırt etmeksizin katliam yapar.
Nerede Osmanlı'nın o engin hoşgörüsü, nerede İsrail'in kendi kutsallarına karşı bile saygıdan yoksun olması!
Ben sayın Gabay kadar şanslı değilim. Zira İsrail için bir hoşgörüden, adaletten, kutsala saygıdan bahsedemiyorum.
Ne kadar uğraşsak da İsrail hakkında olumlu bir cümle yazacak bir şey bulamayız!
"Ramazan ayı gibi barış ve esenliğin sembolü bir ay ile son zamanlarda vahşetin gerekçesi hâline getirilmiş Pesah aynı cümle içinde bile zikredilemez. Kimsenin kutsalını, bayramını yarıştırmak sevdasında değiliz. Ancak elmalarla armutlar aynı kefeye konmaz." sözümü yineliyorum vesselam...