Sinemanın büyüsü üç boyutlu çekim teknikleriyle bizlere görkemli görsel masallar sunmaya devam ediyor. Gerçek hayattaki inanılmaz olayların ve oluşumların vuku bulması, son derece geniş anlatı imkanlarına sahip sinema aracılığıyla mümkün olabiliyor. Böylesi büyük bir güçle hayırhah neler yapılabileceğini düşünmek bile insana müthiş bir şevk veriyor, ne var ki insan henüz bu insiyak noktasına gelmiş değil. Üç boyutun seyirciyi sanal dünyanın bayağı bir içine alması teknik tabanlı konumuyla, dünya içinde dünyaya geçiş yapmış oluyoruz ve her türlü ses ve görüntü efektiyle alemler içinde alem olduğuna, katmanların gerçeğine, kader örgüleriyle dolu senaryolarımızın yazılmasını müşahede ediyoruz. Varlık aleminin metafizik boyutuna adım atmaya yönelmek, bu alemi zenginleştirmekle kalmayıp, yeryüzü gerçekliğini de farklı anlamlı bir zemine oturtuyor.
***
Görünenin ötesindekini görmeye çalışmak, manalar dünyasındaki çeşitliliği karşımıza getirmesi bakımından bizi varoluşsal olarak büyüten bir faktör şeklinde tezahür eder. Sinema vasıtasıyla bize sunulan değişik janrlardaki anlatılar bu yolun önünü açtığında, karşısında bambaşka anlamlarla yüklü alemler oluşagelmekte ve dünya içinde dünyanın varlık imkanlarıyla arz küresindeki hayat serüvenimizi farklı bir anlayış çerçevesine oturtmaya başlarız. Çizgi romandan uyarlanan Örümcek Adam fantezisinin klasik hikayeyle başlayan akışı, görsel albenili teknik bir sarmalayışla ayrıntının ve hızın başdöndürücü algı dünyasıyla seyirciyi içine çekiyor ve kasılıp gevşemeye dayalı farklı reflekslerin güdümünde duygularıyla başbaşa bırakıyor. Hikaye, hem bir bütün halinde gelişim gösterirken hem de içiçe geçmiş episodların birbirine bağlanan anlatımlarıyla akıyor. Bütün bunlar yapılırken, dünyadaki süper güçlerin birlikteliği, iyi-kötü karşıtlığında insanların ırki farklılıkları, bazı tüketim mallarının üstü kapalı reklamları yani maddi temele dayalı kapitalist dünyanın göstergeleri seyirciye belli bir zaviyeden iletiliyor.
***
İmkansızın imkan dahilinde gösterilmesi ve sunulması ise sinemanın en büyük kitle iletişim araçlarından bir olduğunu gösteren en önemli etkenlerin başında geliyor. İnanılmazı makul olan bir çerçevede sunmak yerine, fantastik bir şekilde alıcıyla buluşturmak ürünü daha heyecanlı kılarken, anlatı bütününü de manipülatif bir dairenin nesnesi haline getiriyor. İnsanın nefs dünyasıyla akıl hassası arasında çatışmalı bir alanda yer alan bu söylem, bu ikisinin meydana getirdiği insanın ruh dünyasına karmaşık bir iletimde bulunuyor. Karmaşanın yol açtığı ise, insan ruhunun ona hükmedecek belli güçlerin güdümüne girmesine sebep olacak bir süreçle eş anlama geliyor. Kurulan mizansende göz boyamaya dönük dekoratif unsurlar ve ayrıntılar, kişinin genlerine bağlı değişiklikler, iyiyle kötünün oldukça keskin ayrıştırılmaları, insana insanüstü bir iktidar gücü verilmesi her biri ayrı bir felsefi tartışmayı gerektirecek bağlamlar olarak çıkıyor.
Sinemanın bu denli güçlü bir dil olması hasebiyle, bu güçle ne yapacağımız insan olmaklığımızı belirleyen bir parametre olmakta, bu dili kullanmaya kalkışanları belli bir sorumluluk dairesine davet etmektedir. Estetik yetkinlik etik olanla tamamlandığında bir anlam ifade etmeye yönelir, iç dünyamızı ihya eden bir anlatı dili oluşturur. İnsanın zayıflığı her kertede ortaya çıkmaktadır; aslında insanın yeryüzündeki macerası olmaya, olgunlaşmaya dönük bir yol alıştır.