Sıcak havalarda oruç tutmak zor. İnananlar için oruç ayı bir yenilenme, tazelenme ve silkinme zamanıdır. Sıcak havaların getirdiği zorluklar, böyle bir anlayışla hissedilmez hale gelebilir. Bu oruç iklimi, sadece ferdi planda kalmamalı. Sosyal hayatımızda da bir değişmeye, kucaklaşmaya ve derlenip toparlanmaya vesile olmalı. Ben işin uzmanı değilim, ama şu inceliği göz önünde bulundurmak zorundayız. Allah, Kuran'da hem kişilere bazı yükümlülükler getiriyor hem de topluluklara. O halde topluluk olmayı, beraber bir şeyler yapmayı önemsemeliyiz. Yeni bir medeniyetin ilk adımları böyle atılabilir. Yeni bir medeniyet yeni kurumlarla var olabilir. Kabul edelim ki mevcut kurumlar batı medeniyetinin eserleridir.
Topluluk olmanın önemine Litvanya'da şahitlik ettim. Bir AB toplantısı için gittiğimiz Litvanya'da iki Müslüman tatar köyünü ziyaret ettik. Oruç ayının ilk günüydü.
Bunlardan biri Nemesis adını taşıyor. 400 kişilik bir köy. Bir kültür merkezi ve cami etrafında toplanmış köy halkı. Köyden gelenler vardı bizi karşılamak için. Aleksander diye birini tanıştırdılar. Hıristiyan sandım. Sonra caminin imamı olduğunu anladım. Gazi Üniversitesinde hukuk okumuş. Ben ona İskender dedim. Sonra 'bana Hamza da derler' dedi. Camiyi ziyaret ettik. Zemini çürümüş caminin. Isıtma yok. Kışları kapalıymış. Kültür merkezinin çatısı akıyormuş. İçini kurtarmak için acil tamir gerekiyor. TİKA ilgilenmiş ama bu ilgiyi arttırmak gerekiyor. Caminin etrafı mezarlık. Bizi eşlik eden tercüman hanımın annesi kısa süre önce vefat etmiş. Sağ olsun Konya Milletvekili Cem Zorlu, Kuran okudu mezarı başında. Uyum Komisyonunun çalışkan uzmanı Nezihe Fazilet de her anımızı fotoğrafladı.
Kırk Tatar köyünü de ziyaret ettik. Mescitler hep ahşaptan buralarda. Bizi Fatma Hanım karşıladı. Ya da kendisinin telaffuzuyla Fatıma Hanım. Dernek başkanlığı onun uhdesinde. 50 yaşlarındaki bu zarif hanımefendi, 'Türkiye gibi büyük bir ülkeden misafir ağırlamak ne güzel bizim için' dedi. Köyde 120 kişilermiş. Yemyeşil bir köy burası.
Bütün zorluklara göğüs gererek benliklerini korumaya çalışan bu insanlar toplu yaşamanın bereketini görüyorlar.
AB dönem başkanlığını yürüten Litvanya küçük bir ülke. Trokai beldesinde Yahudi Karayim Türkleri var. Dilleri Türkçeye benziyor.
Litvanya AB İşleri Komisyonu başkanı toplantının hemen başında yanımıza geldi, hoş geldiniz dedi. Türkiye'yi destekleyeceklerinden emin olmamızı istedi. Sonra bir şey anlattı. Başbakan Erdoğan'ı unutamadığını söyledi. Sebebini de şöyle açıkladı. "2007 yılında Başbakanken bir toplantı için Ankarada'ydım. Başbakan kendi uçağı ile beni önce İstanbul'a gönderdi. Oradan aynı uçakla Antalya'ya gittim. Sonra o uçak beni Litvanya'ya götürdü. Nasıl unutabilirim…"
Bu ülkeleri tanıdıkça demokratikleşmenin ne kadar önemli olduğunu daha iyi kavrıyor insan. AB'nin bu bakımdan bize katkısı çok. Demokratikleşmeye en büyük direnci ulus devlet ve statüko yanlısı çevrelerin gösterdiğini biliyoruz.
Bunun son örneği TBMM'de görüşülen Torba Kanun vesilesiyle bir kere daha ortaya çıktı. Demokratikleşmenin önemli kuralarından biri her alanda tekelleşmeyi yok etmektir. Oysa Türkiye'deki meslek odalarında tam da bu durum var. Mesela, Makine Mühendisleri Odası bir tanedir. Seçim usulleri de antidemokratiktir. Eğer buradaki hizmeti beğenmiyorsanız başka bir Makine Mühendisleri Odası kurma hakkınız yok. Bu durum bütün meslek odaları için geçerli. Oysa belli sayıda mühendis bir araya gelip bu hizmeti sunabilmeli. Ben bunu çeşitli çevrelerde dillendirdiğimde çok hukuklu sistemi savunmakla itham edildim. Fakat o dönemler geçti, artık bu konuları konuşmanın zamanı çoktan geldi.
TMMOB, mühendislere ve mimarlara sadece Büro Tescil Belgesi ve Sicil Durum Belgesi vermekle mükellefken, mimar ve mühendislerden yetki alanının dışında proje vize ücreti ve mesleki denetim ücreti almakta idi. Bu da elbette maliyetlere yansıyordu. Bu mantık başka alanlarda uygulansaydı, mesela, bir doktor her muayene için Tabipler Odasına, aldığı ücretin belli bir yüzdesini vermek zorunda kalacaktı. Keza avukatlar ve mali müşavirler için de aynı durum geçerli olacaktı.
Bu yanlışa son verince demokrat geçinen TMMOOB kıyameti kopardı. Aslında yapılması gereken bu odaların tekeline son vermektir. Bu konuda Liberal Düşünce Derneğinin kapsamlı bir çalışması olduğunu söyleyelim.
Oruç İklimini, Sezai Karakoç'la yaşamaya ne dersiniz: "Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı/ Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından/ Kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından/ Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına".